31 Aralık 2012 Pazartesi
29 Aralık 2012 Cumartesi
19 Aralık 2012 Çarşamba
"Baba" bir insan için ne kadar önemlidir..Bunu ancak babası olmayan kişiler çok iyi bilir sanırım..(L.D)

Bir baba gittiğinde;
Arkanı yasladığın duvar
Sabahları sıcak ekmek
Okul harçlığı, otobüs bileti
Ciğerinden bir parça gider
Gider de gider...
En sinirli anında bile,
Dudağının kenarında bir gülümseme
Bayramda öpülecek el
Çocuklarımızı sırtında taşıyan
O sevimli dede gider
Gider de gider...
Bir içten "oğlum, kızım" sözünün sahibi
İnatçı bir siyasetçi
Koca bir beden
Çocuk bir yürek
Anneyle yapılan lüzumsuz tartışmalar
Heyecanlı bir taraftar
Çalışkan bir "Adam" gider
Gider de gider...
Bir sarılmaya, bir çift söze bile
Fırsat vermez Azrail
Vakit geldiği zaman
Sadece baban değil
Atan gider
Canın gider
Kanın gider
Gider de gider...
Dolmaz boşluğu kısa zamanda
Hep bir ses ararsın, bir nefes
Bir anahtar tıkırtısı
Yanlış bir iş yapınca
Gözünün içine bakılmasını
Ama sadece beklersin
Çünkü;
Bir baba gittiğinde,
Sadece baban değil;
Bir dostun,
Bir arkadaşın,
Bir sırdaşın,
Bir öğretmenin,
Bir ustan,
Bir yanın gider...
Gider de gider ! (Alıntı)
10 Aralık 2012 Pazartesi
Aylin Kotil'in kaleme aldığı güzel bir yazı..Okunmasını öneririm.L.D.:)
GÜÇLÜ KADIN OLMAK..!!
Güçlü kadınlar vardır,her işlerini kendileri halletmeye çalışan..Anne babaları tarafından böyle yetiştirilen..Onlar, kendi paralarını kendileri kazanmak isterler..Evdeki tüm tamirat,tadilat işlerinden anlarlar..Bir erkeğe mecbur kalmadan da hayatlarını devam ettirebilirler
..Faturalarını kendileri yatırırlar..Hemen hemen tüm işlerini kendileri yaparlar..Hatta etraflarının yükünü de üstlenirler..Özgürlüğü severler,dik durmayı da..Güçlüdürler çünkü..Aşık olduklarında, hissederek yaşarlar..Aşklarına kurallar koymadıkları gibi, büyük beklentilere de girmezler..Sevdiklerine problem çıkarmazlar..Bütün gün çalışıp durduktan sonra,akşamları yorgun da olsalar, sevgilileri buluşalım dediğinde,hemencecik hazırlanıp, sevgililerinin onları evden almalarına gerek kalmadan,o her neredeyse onun olduğu yere giderler..
Çoğu zaman sevgililerinin ya da kocalarının haberi bile olmaz yaşadıkları sıkıntıdan..Yansıtmazlar çünkü..Para var mı,işyerinde sıkıntı mı oldu,birine canı mı sıkıldı,hiç bunlarla yormazlar birlikte oldukları erkeği..Çünkü istemezler kimse onlara acısın..
Sonra da bir bakarlar ki,bu kadar dik durmanın ve sorun çıkarmamanın karşılığında, gerçekten de kimse onlara acımaz..Bu durum zamanla gelenekselleşir ve acınmama ile sorun çıkarmama hali, yaşam tarzına dönüşür..Eskaza dayanamayıp sorunlarını paylaşmaya kalksalar,bu sefer de sorunlu kadın,kaprisli kadın,tahammül edilmez kadın damgasını yerler..Bu yüzden de terk edildiklerinde bile hiç seslerini çıkarmaz bu güçlü kadınlar..! Terk eden erkek de bilir onun ne kadar güçlü olduğunu ve onsuz da yaşayabileceğini,içinde yaşadığı fırtınalardan bihaber..
Sonra bir dosttan,eşten,ya da tanıdıktan duyarlar ki, onu terk eden koca,gitmiş bir erkeğe muhtaç yaşamak zorunda olan bir kadınla beraber olmaya başlamış..Erkekler çok severler böyle kadınları..Birinin ona muhtaç olduğunu görmek bir çok duygusunu okşar çünkü bir erkeğin..Bu tarz kadınlar,onlara kendini erkek gibi hissettirir..! Ve bu zayıf kadınlar, erkeklere bağımlıdır..
Mesela, fatura filan yatıramazlar..Anlamazlar çünkü..Nereden yatırılır, onu da bilmezler..Ev ya da yemek alışverişi de yapmazlar..Çünkü taşıyamazlar onca torbayı..! Hep yorgun olurlar..Bütün gün spor salonları,kuaför,o mağaza,bu mağaza gezerler..Akşama yemek yapmaya fırsat bulamazlar..Akşam eşleri eve geldiğinde,bugün nereye yemeğe gidelim,diye sorarlar..En kötü ihtimal , dışarıdan yemek söylerler..Zayıf kadınlar doğurdukları çocuğa bakacak gücü de kendilerinde bulamazlar..Pamuklar içinde yaşamaya alışmışlardır bir kere..Kendilerini hep altın tepsi içinde sunarlar..Huysuzluk da ederler,ama bu erkeğin hoşuna gider..Çünkü bu kadın ona muhtaçtır,söylenmeyen güçlü kadının aksine..Hiç birşeyi beğenmedikleri gibi devamlı da mutsuzdurlar..Pek teşekkür etmezler..Kıskançlık krizlerini de severler..Kocasının veya sevgilisinin hayatlarını karartırlar..Ama erkekler bu kadınları asla terk edemezler..Çünkü o güçsüz,kırılgan bir kadındır..Ayrılırsa, kurda kuzuya yem olur..Koruyup kollanmalıdır her an o..!
Çoğu zaman sevgililerinin ya da kocalarının haberi bile olmaz yaşadıkları sıkıntıdan..Yansıtmazlar çünkü..Para var mı,işyerinde sıkıntı mı oldu,birine canı mı sıkıldı,hiç bunlarla yormazlar birlikte oldukları erkeği..Çünkü istemezler kimse onlara acısın..
Sonra da bir bakarlar ki,bu kadar dik durmanın ve sorun çıkarmamanın karşılığında, gerçekten de kimse onlara acımaz..Bu durum zamanla gelenekselleşir ve acınmama ile sorun çıkarmama hali, yaşam tarzına dönüşür..Eskaza dayanamayıp sorunlarını paylaşmaya kalksalar,bu sefer de sorunlu kadın,kaprisli kadın,tahammül edilmez kadın damgasını yerler..Bu yüzden de terk edildiklerinde bile hiç seslerini çıkarmaz bu güçlü kadınlar..! Terk eden erkek de bilir onun ne kadar güçlü olduğunu ve onsuz da yaşayabileceğini,içinde yaşadığı fırtınalardan bihaber..
Sonra bir dosttan,eşten,ya da tanıdıktan duyarlar ki, onu terk eden koca,gitmiş bir erkeğe muhtaç yaşamak zorunda olan bir kadınla beraber olmaya başlamış..Erkekler çok severler böyle kadınları..Birinin ona muhtaç olduğunu görmek bir çok duygusunu okşar çünkü bir erkeğin..Bu tarz kadınlar,onlara kendini erkek gibi hissettirir..! Ve bu zayıf kadınlar, erkeklere bağımlıdır..
Mesela, fatura filan yatıramazlar..Anlamazlar çünkü..Nereden yatırılır, onu da bilmezler..Ev ya da yemek alışverişi de yapmazlar..Çünkü taşıyamazlar onca torbayı..! Hep yorgun olurlar..Bütün gün spor salonları,kuaför,o mağaza,bu mağaza gezerler..Akşama yemek yapmaya fırsat bulamazlar..Akşam eşleri eve geldiğinde,bugün nereye yemeğe gidelim,diye sorarlar..En kötü ihtimal , dışarıdan yemek söylerler..Zayıf kadınlar doğurdukları çocuğa bakacak gücü de kendilerinde bulamazlar..Pamuklar içinde yaşamaya alışmışlardır bir kere..Kendilerini hep altın tepsi içinde sunarlar..Huysuzluk da ederler,ama bu erkeğin hoşuna gider..Çünkü bu kadın ona muhtaçtır,söylenmeyen güçlü kadının aksine..Hiç birşeyi beğenmedikleri gibi devamlı da mutsuzdurlar..Pek teşekkür etmezler..Kıskançlık krizlerini de severler..Kocasının veya sevgilisinin hayatlarını karartırlar..Ama erkekler bu kadınları asla terk edemezler..Çünkü o güçsüz,kırılgan bir kadındır..Ayrılırsa, kurda kuzuya yem olur..Koruyup kollanmalıdır her an o..!
30 Kasım 2012 Cuma
BİZ FATİHLİLERİN YILLAR SONRA HASRET GİDERMESİ..(27-10-2012/Cumartesi)
Fatih İlköğretim Okulu çalışanları, biz öğretmenler ve öğrencilerimizin yıllar sonra buluşup,tekrar kaynaşması aradan geçen onca yıla rağmen hiç eskimemiş,hala aynı tazeliğini koruyan arkadaşlıkların bir sembolüydü adeta..GERÇEKTEN HARİKA BİR GÜNDÜ..YILLARIN ESKİTEMEDİĞİ DOSTLUK VE KARDEŞLİĞİN CANLANMIŞ HALİ İŞTE BUDUR... L.D:)
http://www.hizmetgazetesi.com.tr/?Sayfa=HaberDetay&id=13911
Fatih İlköğretim
Okulu Mezunlarının ve öğretmenleri 20 yıl aradan sonra yeniden bir
araya geldi. 20 yıl sonra bir araya gelen öğrenciler ve öğretmenler bol
bol sohbet edip, eski günleri yad etti.
|
Denizli’de
Fatih İlköğretim Okulu öğrencileri ve öğretmenleri 20 yıl aradan sonra
‘Büyük Buluşma’ etkinliğinde bir araya geldi. Aylin Aktaş’ın organize
ettiği buluşmada öğrenciler ve öğretmenler bol bol sohbet edip, hasret
giderdi.
Eğitimcisinden öğrencine kadar birçok mezunun katıldığı buluşmada bir araya gelmenin mutluluğu yaşandı. Buluşmaya gönül vermenin mutluluğu yaşanırken, sanayiden sanata, eğitimden ticaret hayatına, geniş bir yelpazede kanat açarak kendi mesleklerini yürüten yüzlerce mezun, böyle bir etkinlikte bir araya gelmenin önemine vurgu yaptılar. Sosyal paylaşım sitesinde oluşturulan " Fatih ilköğretim Okulu grubu" aracılığı ile önce sanal alemde bir araya gelen mezunlar, daha sonra Denizli Fatih İlköğretim Okulu konferans salonunda, buluştu. Yaklaşık 3 saat süren buluşma da, 20 yıl önce okulda aynı sırayı paylaşan pek çok kişi aynı masada toplanarak, okul yıllarının nostaljisini yaşadı. Programa okulun eski Müdür Hüseyin Doğu, Müdür Baş Yardımcı İsmet Kapusuz ve eski öğretmenlerden Leyla Değirmenci, Cavit Yılmaz Boyacı, Nazan Türkdemir, İmdat Yetiş Mengüaslan, Bahattin Gürlesin, Saffet Avcı, Canan Avcı, İsmail Kayman, Ferhan Erşan,Rahmi Erşan, Selim Demirci, Murat Gazi Gök, Namık Kemal Sarıyer ve eski okul memurlarından Serpil Kuzu ve Turgay Sarıca katıldı. 20 yıl sonra tekrar bir araya gelen öğretmenler ve öğrenciler yeniden buluşmak istediklerini belirtti. 26/11/2012 |
24 Kasım 2012 Cumartesi
BENİM ADIM ÖĞRETMEN..
.
BENİM ADIM ÖĞRETMEN..
(Leyla Değirmenci)
BENİM ADIM ÖĞRETMEN..
(Leyla Değirmenci)
24 Kasım 2012 Cumartesi, 13:29 · tarihinde Leyla Değirmenci tarafından eklendi
Bugün
24/Kasım/2012-Cumartesi.."Öğretmenler Günü"..Tam 31 yıl oldu kutlanmaya
başlayalı..Şu anda çevrede ne gibi etkinlikler vardır,hiç
bilmiyorum.Tüm öğretmenler eğleniyor mudur..? Mutlu mudurlar..? Ve
ceplerinde paraları var mıdır..? Bilmiyorum..Çünkü kendi sağlığımın
derdine düştüm.. ilk defa Atatürk'ün 100.doğum günü nedeniyle 1981
yılında,yani sıkıyönetim yıllarında baskı ve dayatmayla kucağımıza
verilip,kutlamamız istendi bu gün..Nasıl kutlanacağını pek
bilmiyorduk..Zaten verilen az miktarda parayla, aybaşının güç bela
getirildiği,anarşi yüzünden hergün üç sokak ötede onlarca kişinin
birbirini öldürdüğü o yıllarda, kutlamanın ne demek olduğunu
unutmuştuk..Askeri yönetim başa geçince,aldı eline sopasını..Yaramazlık
yapan herkesin tepesine indirmeye başladı..Taşkın birşey
yapıldığında,asker direk kapımıza dayanıyordu..Neyse ki, o zamanların
baskıcı ve dayatmacı yönetimi, yine kendi söylemleriyle imdadımıza
yetişti.. Eğlence tarzında yapılan şenliklerin "Yasssak" olduğunu
bildirdi..Çoktan anlamını unuttuğumuz ve "kutlamak" kelimesini bir
"Hayvanları Koruma Günü" veya bir "Trafik Haftası"şeklinde algıladığımız
için kendi kendimizi öven, "öğretmen kutsaldır","öğretmen mükemmeldir"
falan filan içerikli yazıları okuyup,sonraki zamanlarda da bu günümüzü
böylece kutlamaya başladık..O yıllardan itibaren köprülerin altından
çook sular akıp geçti..Ama hiçbir şey değişmedi aslında..Yine biz
öğretmenler,megolamanca hep kendi kendimizi övdük durduk..En fazla
yapabildiğimiz,eğer cebimizde paramız varsa,bir lokantaya gidip,midemize
şöyle bir şölen çekmek oldu ..Ve eve döndüğümüzde, o gün verdiğimiz
paraları telafi edebilmek için geri kalan 29 gün boyunca, soğan ekmek
yedik..Öğretmenlerin çalışma şartlarından veya ne kadar stres ve baskı
altında olduklarından falan hiç bahsetmeyeceğim..Zaten biz ne kadar
konuşursak konuşalım,o iki aylık tatil var ya, tüm milletin gözüne
batıyor..Ezildiğimize, yorulduğumuza kendi yakınlarımız da dahil,hiç
kimse inanmıyor..En rahat meslek olarak algılanıyor hala ve
hala..Oysa,bir araştırmaya göre, dünyanın en stres yaratan
mesleği,birinci sırada uçakları hava alanına yönlendiren kule
görevlileri..İkinci sırada öğretmenlik..Üçüncü sırada ise doktorluk
gelmekteymiş..Bu üç meslek grubu incelendiğinde, hepsinde de insan ve
insan hayatı söz konusu..Yani bir insan olarak,diğer insanların hayatını
ve geleceğini koruyabilmek adına ortaya çıkan bu meslek gruplarına
dahil olan kişilerin, bizzat kendilerinde çok yoğun stres
bulunmaktaymış..Ve bu sıkıntılara maruz kalarak,en onulmaz hastalıklara
yakalanma riskleri çok fazlaymış..Kule görevlilerinin ve doktorların
maaşlarını bilmiyorum..Ama öğretmen, bu kadar stresle karşı karşıya
kaldıktan sonra,bir de üstüne aldığı "kuş" kadar maaşla,çoluğunu
çocuğunu okutabilmek için boğazından kesmek zorunda kalıyor..Yeterli
beslenemeiğinden dolayı, öyle herkes gibi 70-80 yaşlarına kadar
yaşayamıyor..Erken ölüyor yani..Hele emekli öğretmenlerin durumu daha da
içler acısı..!! Ve bu durum kimin umurunda..? Tuzu kuru bir takım
öğretmen veya emekli öğretmenler "öğretmenler günü" nü kutlama programı
diye, lüks lokantalarda çektirdikleri birkaç poz fotoğrafı,sosyal
medyada paylaşmayı, kendilerince "eğlence yaptık" zannediyorlar..!! Ve
sayın yöneticilerimiz de bu fotoğrafları gördüğünde,herkesi refah içinde
yaşıyor diye düşünüyor..!! Kimin, kimi kandırdığı ve kimin,kimi nasıl
anladığı belli değil..!! Hiç kimse, hiç kimseye laf anlatamıyor..!!
Herkes,herşeyi çok iyi biliyor..!! Ama nedense herkes mutsuz..!!
Kimsenin,kimseyi dinlemediği bir çağda yaşıyoruz maalesef..:(
Ne diyeyim.."Öğretmenler günü kutlu olsun bari...!!! Ama şunu da söylemeden geçemeyeceğim..Biz öğretmenlerin yetiştirdikleri "insan" gibi insanlar ile duydukları gurur ve manevi huzur olmasaydı,bu meslek bir gün bile çekilmezdi..Ve ben yazıma, bugün öğrencimin gönderdiği bir şiirle son vermek istiyorum..Saygılar,sevgiler..:)
(Yazan: LEYLA DEĞİRMENCİ)
ÖĞRETMENİM...
seni severek başladık
adını gönüllere yazdık
ikinci annem oldun benim
benim öğretmenim,canım öğretmenim
***
geçtinmi tahta başına
aldınmı tebeşiri eline
bize bilgi verdiğinde
benim öğretmenim,canım öğretmenim
***
bana ve arkadaşlarıma
ışık tuttun öğretmenim
karanlık günlerde yanımda
benim öğretmenim,canım öğretmenim
***
bu güne kadar yaptıklarınla
üzülsekte,ağlasakta
örnek oldun sen bize
benim öğretmenim,canım öğretmenim
***
sayende bir yerlere geldik
okuyup çalışıp öğrettik
teşekkürler yetmez ama
benim öğretmenim,canım öğretmenim
Ne diyeyim.."Öğretmenler günü kutlu olsun bari...!!! Ama şunu da söylemeden geçemeyeceğim..Biz öğretmenlerin yetiştirdikleri "insan" gibi insanlar ile duydukları gurur ve manevi huzur olmasaydı,bu meslek bir gün bile çekilmezdi..Ve ben yazıma, bugün öğrencimin gönderdiği bir şiirle son vermek istiyorum..Saygılar,sevgiler..:)
(Yazan: LEYLA DEĞİRMENCİ)
ÖĞRETMENİM...
seni severek başladık
adını gönüllere yazdık
ikinci annem oldun benim
benim öğretmenim,canım öğretmenim
***
geçtinmi tahta başına
aldınmı tebeşiri eline
bize bilgi verdiğinde
benim öğretmenim,canım öğretmenim
***
bana ve arkadaşlarıma
ışık tuttun öğretmenim
karanlık günlerde yanımda
benim öğretmenim,canım öğretmenim
***
bu güne kadar yaptıklarınla
üzülsekte,ağlasakta
örnek oldun sen bize
benim öğretmenim,canım öğretmenim
***
sayende bir yerlere geldik
okuyup çalışıp öğrettik
teşekkürler yetmez ama
benim öğretmenim,canım öğretmenim
23 Kasım 2012 Cuma
24/Kasım/2012..Öğretmenler Günü için....
16 Temmuz 2012 Pazartesi
Bir Elmanın İki Yarısı ( Gerçekten yaşanmış,olağanüstü olaylarla dolu kocaman bir hayat..Bölüm:1..Yazan: L.D)
Her Cuma,o şehrin tam merkezinde bir pazar kurulurdu.Çevre köylerden kasabalardan akın akın insanlar bu pazara gelirler,ihtiyaçlarını görürler,tanıdıkları ile karşılaşırlar,üç beş sohbet ederlerdi..Bir başka özelliği daha vardı bu pazarın..Özellikle genç delikanlılar ve genç kızlar en güzel elbiselerini giyerler ve pazara gelirlerdi..sağ taraftaki sokaktan küçük patikalarla kaplı geniş bir alana çıkılırdı.."Dana derimi" denilen bu yerde gençler birbirini beğenir ve mutlu sonlarla biten,yeni başlangıçlar yapılırdı..
Aylardan Eylüldü..Öylesine güzel ve serin bir hava vardı ki..Güneş adeta Sonbaharın bütün sarı renklerini üzerinde toplamış,"hala genç ve güzelim" dercesine gökyüzünde tüm haşmetiyle parlıyordu..Hanife büyük bir heyecanla saçlarını tarıyor,bir taraftan da aynada hayranlıkla kendini seyrediyordu..Gerçekten de kendisine hayran olmakta haklıydı..Derin siyah gözleri,madenden yeni çıkmış,ışıl ışıl parlayan iri kömür parçalarını andırıyordu..Kara yılan gibi kuzguni örükleri,esmer teninden aşağılara doğru inen birer kırbaç gibiydi iki tarafında da.Geçen hafta pazarda,hem kendisine bakıp,hem de üzüm yiyen delikanlı aklına geldi birden..Ne kadar da yakışıklıydı..Uzun boyu,sarı saçları ve ela gözleri ile adeta eski zamanların aslan savaşçılarına benziyordu..Acaba bu hafta da görebilecek miydi pazarda o yakışıklı delikanlıyı..
Annesini sesiyle irkildi aniden..Kendisini çağırıyordu..At arabasını hazırlamış ve acele etmesini söylüyor,bir taraftan da yumurta sepetlerini koyuyordu..Hanife aceleyle hazırlıklarını tamamladı,bu hafta daha güzel olmalıydı..Yanaklarına hafif kiremit tozu sürdü..Biraz da sıktırdı..Her iki dudağını da dişleri ile hafif hafif ısırdı..Böylece daha bir güzellik geldi yüzüne..
Pazara geldiklerinde vakit öğleye yaklaşıyordu..Hemen,her zamanki yerlerine geçtiler..Annesi getirdiği yumurtaları amcasının pazar tezgahının yanına koydu..Sonra arka taraftaki taburelere oturup,biraz dinlendiler..Ama Hanife'nin gözleri geçen haftaki üzüm satan adamın tezgahındaydı..O yakışıklı çocuk gelecek miydi ki bu hafta da..Birden karşıdan bir toz bulutu göründü..Yaklaştıkça bunun bir atlı olduğunu farketti..Daha da yaklaştığında,atın üzerinde heykele benzeyen o yakışıklı genç adamı gördü..Kalbi yerinden fırlarcasına çarpmaya,yüzünden kan çekilmeye ve elleri titremeye başlamıştı..Annesi kızının bu haline görünce, hasta olup olmadığını sordu..Hanife konuşamıyordu bile..Tek bir noktaya kilitlenmiş öylece atlıya bakıyordu.Atını az ilerideki ahıra bağladı genç adam..Sonra ağır ağır tüm heybetiyle üzümcünün yanına geldi..Onun da gözleri tek bir sabit noktaya bakıyordu..Sanki o kocaman ve insan kaynayan pazarın ortasında sadece ikisi vardı ve tüm dünya durmuştu..Hanife'nin annesi, kızının baktığı tarafa doğru başını çevirdiğinde,durumu anladı ve "gençtirler,tanışmak isterler belki" diye, Hanife'ye izin vererek biraz dolaşmasını ve hava almasını önerdi..Hemen toparlanan genç kız, arka sokaktan patikalara çıktı..Arada sırada arkasına bakıyor genç çocuğun gelip gelmediğini kontrol etmek istiyordu..Ama gelmiyordu işte..!! Ne yapmalıydı,acaba,geriye dönüp onu uzaktan da olsa seyretmeli miydi tekrar..Bu düşünceler içindeyken yeşil meydana vardı..Arkasından bir elin ona dokunduğunu ve ürperdiğini hissetti..Başını çevirdiğinde genç adamın ela gözlerinin içinden fışkıran büyük bir sevgi yoğunluğu ile baktığını gördü..İçinin ılık ılık eridiğini hissetti..Sanki yüzyıldır beraberlermşcesine büyük bir özlemle birbirlerini kucakladılar ve öylece beş on dakika kaldılar..Sonra elele tutuşarak yeşil çimenlerin üzerine oturdular..Bu arada başka genç çiftler yanlarından gelip geçiyor ve herkes büyük bir mutlulukla birbirlerinin ellerini tutuyorlardı..Hanife genç adamın adını sordu ilkin..Hasan olduğunu öğrendi..Kömür çıkarılan ilçeye çok yakın bir köydendi kendisi..henüz 19 yaşındaydı..Kendisinden bir yaş büyüktü yani..Neredeyser yaşıt sayılırlardı..Hanife de kendisinden bahsetti biraz..Babasının köyde imam olduğunu,annesinin de bahçelerinde yetiştirdiği sebzeleri ve sarı tavuğun yumurtalarını satarak aileye katkıda bulunduğunu,kendisinden başka iki erkek kardeşi olduğunu, ama onların evli olduklarından falan bahsetti..Hasan'da ailenin küçük oğluydu..Bir ağabeyisi vardı,evliydi ama hep beraber oturuyorlardı..Böyle böyle konuşurken,Hanife'nin köyden bir arkadaşı gelip de, annesinin kendisini çağırdığını söyleyene kadar vaktin nasıl geçtiğini anlayamadılar..Bir hafta sonra yine burada buluşmak üzere söz verip birbirlerinden ayrıldılar..Genç kız annesinin yanına gittiğinde epeyce azar işitti..Fakat Hanife'nin pek umurunda değildi annesinin kızması..Tatlı bir türkü tutturmuş,mutluluktan uçuyordu adeta..Eve geldiklerinde hava bir hayli kararmış,babası akşam ezanını okuduktan sonra merakla yola çıkmış,kendilerini bekliyordu..
Annesi hiçbir şey söylemeden mutfağa geçerek hemen bir çorba yapmaya koyuldu..Bba da arabayı boşaltıp,atların karınlarını doyurduktan sonra içeriye girdi..Hanife hala rüyada gibiydi..Mutluluktan uçuyordu adeta..Annesinin ve babasının kendisini israrla çağırmalarını duymadı bile..Yatağının üzerine kendini bırakmış,derin hülyalara dalmış gitmişti..
Babası sabah ezanını okurken, hergün onun sesiyle uyanmak çok büyük bir huzur ve güven veriyordu Hanife'ye..Annesinin çayı koymasını isteyen sesini duydu..Hızla yatağından kalktı.Yüzünü yıkadı..İki siyah örüğünü arkadan birleştirdi.Başına bir tülbent bağlayıp arka tarafa,mutfağa geçti..Babasının gelmesine yarım saat vardı.Çayı koydu,kahvaltı tepsisini hazırlarken, yine aklına dün pazarda yaşadığı o muhteşem dakikalar geldi.. Hasan'ın kendisine sevgiyle bakan ela gözleri geldi..Vücudunu derinden bir ürperti sardı..Bu bir hafta nasıl geçecekti yarabbim..
Kahvaltıya oturduklarında saat 6 ya geliyordu..Başka mahallelerden gelen diğer horozların sesi, kümeslerindeki kırmızı horozun bağırışına cevap veriyordu adeta..Acaba ne demek istiyorlardı kendi aralarında..Hanife bu soronon cevabını beş yaşından itibaren bir türlü bulamamıştı..Kaç kere ağabeyilerine ve arkadaşlarına sorduysa, hepsi de gülüp geçmişlerdi kendisine..
Babasının sesiyle irkildi birden..Hasta olup olmadığını,dün akşam yemeğe niçin gelmediğini falan soruyordu..Pazarda çok yorulduğunu,uyuyup kaldığını söyleyerek babasının sorularını geçiştirdi..Ama annesinin sorusu kafasının içinde tokmak etkisi yaratmıştı..Yeşil meydanlıkta niçin çok fazla oyalandığını,bu yüzden geciktiklerini ve babasının merak içinde kaldığını azarlar bir şekilde Hanife'ye soruyordu..Aslında annesinin sormak istediği başka birşeydi ,bunu kocasıyla da paylaşmıştı besbelli..Ama Hanife'den duymak istiyorlardı her ikisi de..Yeşil meydanda bir arkadaş bulup bulmadığını merak ediyorlardı..Üzümcüdeki o yakışıklı çocuğun, dün aniden ortadan kayboluşuyla annesi biraz tahmin ediyordu gerçi..
.Eğer anne ve babasına söylerse,onlar bu durumu olgunlukla karşılayacaklar,belki de en kısa zamanda Hasan'la kendisini evlendireceklerdi..Bu düşünceler içindeyken, annesinin biraz daha sert, ikinci sorgu dolu sesini duydu..Hanife şimdi kafasından geçen onlarca cevaptan hangisini vereceğini şaşırmış bir şekilde kıvranırken,kendisinin bile tanıyamadığı içinden gelen garip bir sesle annesine cevap verdi..Evet dün patikalı meydanda üzümcüdeki o yakışıklı çocukla tanışmışlardı..Anne ve babası birbirlerinin yüzüne baktılar..Sonra babası sevgi dolu,yumuşak bir sesle bu çocuğun hangi köyden olduğunu ve kimlerden olduğunu sordu..Hanife dünkü o çok kısaymış gibi görünen zamanda Hasan'la neler konuştuklarını,köyünü ve ailesini kısaca anne ve babsına anlattı..O anlatırken babsının yüzünün gerildiğini,annesinin ise kaşlarının çatıldığını görebiliyor ve buna bir anlam veremiyordu..
Hanife'nin konuşmaları bittikten sonra üç beş dakika bir sessizlik oldu..Derken sessizliği annesi bozdu..Ve o çocukla asla bir daha görüşemeyeceğini çünkü onun ailesi ile çok eskiye dayalı bir meseleleri olduğunu ve bu yüzden arada husumete varan bir küslük olduğunu söyledi..Annesi konuşurken,babası da onu desteklercesine başını sallıyordu..Genç kızın başından aşağı kaynar suların döküldüğünü hissetti..Böyle birşey imkansızdı..Onu değil hiç görememek,bir hafta bile nasıl geçecek,onun hesaplarını yapıyordu..Ağlayarak odasına gitti..sabaha kadar da nasıl bir haber uçursa da durumu sevdiğine ulaştırsa,hep bunları düşündü..Vücudu ve zihni bitkin düştü..Babasının sabah ezanı sesiyle uyuyakalmıştı..Cumaya iki gün vardı..Komşularının kızı o gün evlerine geldi..Çocukluktan beri arkadaştılar..Birbirlerinin her sırrını bilirler ve kimselere söylemezlerdi..Annesi dışarıda hayvanlara yem verirken onlarda hanife'nin odasına girdiler ve fısıldayarak birbirlerine içlerini dökmeye başladılar..Tüm olanı biteni arkadaşına anlatırken,Hanife ağlıyordu..Ve kendisini bu hafta büyük bir ihtimalle pazara götürmeyecekti annesi..Oysa tüm bu olanı biteni,evlenmelerinin imkansızlığını Hasan'a anlatmalıydı..Çaresizlik içinde kıvranırken arkadaşı bir fikir söyledi..Küçük bir mektuba istediklerini yazıp,kendisine vermesini söylüyordu..Pazara gittiğinde Hanife'nin o mektubunu Hasan'a iletecekti..genç kız buna o kadar çok sevindi ki,arkadaşını öpücük yağmuruna tuttu..Akşam düşünerek yazacağını,sabahleyin mektubu getireceğini söyledi arkadaşına..
gece olmuştu..Annesi ve babası,akşam yemeğinden sonra odalarına çekilip uykuya daldılar..Hanife kıstığı lambanın ışığını biraz daha açtı..Kağıt kalemi gündüzden hazırlamıştı zaten Ve yazmaya koyuldu..Tüm sevgi sözcüklerini sıraladıktan sonra,durumlarının ne kadar imkansız olduğunu bahsetti mektubunda..Yazmasını bitirdiğinde saat gece yarısını çoktan geçmişti..Lambanın ışığını tekrar kısarken,büyük bir huzur içindeydi.. Ertesi gün kahvaltıdan önce arka taraftaki tuvalet kısmından dolanarak,usulca arkadaşının evine gitti..Onlar da babası ile arabayı hazırlıyorlardı..Bahçe tuvaletlerini arada sadece bir çit ayırıyordu..Hanife o çitlerdeki çalılıkları özellikle hışırdattı..Allahtan sadece arkadaşı duydu ve tuvalet tarafına doğru yöneldi...Kalbi küt küt atıyordu..Arkadaşı yanına geldiğinde hazırladığı mektubu onun eline sıkıştırdı ve hiçbir şey demeden usulca ayrıldı..Arkadaşı mektubu koynuna soktu,babası şüphelenmesin diye,tuvaletin kapısını usulca açıp sonra hızlıca dışarıdan kapattı..Ve arabanın yanına doğru gitti..
Hanife evin ön tarafına dolaştığında annesi eşeğini hazırlıyordu..Bu hafta tek başına gideceği için fazla bir şey götürmeyecekti pazara.,elinde çay bardağı ile babası kapıda göründü..Son yudumu bir dikişte içtikten sonra,boş bardağı içeriye götürmesi için Hanife'ye verdi ve karısına yardım etmeye koyuldu..
Genç kız o gün akşamı nasıl ettiğini bilemedi..Arkadaşının getireceği cevap mektubunu çok merak ediyordu..Uzaktan bir toz bulutu göründü..Yaklaştıkça bunun komşularının arabası olduğunu anladı..İçeriye girdi..Annesi eşekle gittiği için biraz daha geç gelirdi,arkadaşı da bu arada nasıl olsa onun yanına gelirdi..Onun için içeride beklemesi daha doğru olurdu..
Biraz sonra kapı çalındı,hemen kapıya koştu ve arkadaşını içeriye aldı..Kız elindeki kağıt parçasını ona uzattı..Hanife bir solukta okudu kağıtta yazılanları..Gelecek hafta mutlaka annesinin gönlünü ederek pazara gelmesini söylüyordu genç adam,mektuptaki yazısında..Arkadaşı belli ki göz gezdirmişti mektuptaki yazılanlara,muzip muzip gülmesinden belliydi..Gün içindeki karşılaşmalarını,Hasan'a mektubu verdikten sonra,o okurken yüzünün sinirli bir şekilde asıldığını falan bir solukta anlattı Hanife'ye..Bu arada uzaktan eşek anırmaları gelmeye başladı..Arkadaşı hemen arka taraftan dolanarak gitti..Hanife'de annesini karşılamak için bahçeye çıktı..Bu hafta annesini hiç kızdırmamalıydı..Her dediğini yapmalıydı ki,annesi onu gelecek hafta pazara götürsün..Zaten gündüzden yemekleri yapmıştı.Şimdi bütün güler yüzlülüğü ile annesine hoş geldin dedikten sonra,eşeği ahıra bağlamaya bizzat kendisi götürdü..Daha önce hiç böyle yapmamıştı..Annesi bundan büyük bir mutluluk duyarak kızına bir aferin çekti..
(Devamı gelecek....L.D)
Aylardan Eylüldü..Öylesine güzel ve serin bir hava vardı ki..Güneş adeta Sonbaharın bütün sarı renklerini üzerinde toplamış,"hala genç ve güzelim" dercesine gökyüzünde tüm haşmetiyle parlıyordu..Hanife büyük bir heyecanla saçlarını tarıyor,bir taraftan da aynada hayranlıkla kendini seyrediyordu..Gerçekten de kendisine hayran olmakta haklıydı..Derin siyah gözleri,madenden yeni çıkmış,ışıl ışıl parlayan iri kömür parçalarını andırıyordu..Kara yılan gibi kuzguni örükleri,esmer teninden aşağılara doğru inen birer kırbaç gibiydi iki tarafında da.Geçen hafta pazarda,hem kendisine bakıp,hem de üzüm yiyen delikanlı aklına geldi birden..Ne kadar da yakışıklıydı..Uzun boyu,sarı saçları ve ela gözleri ile adeta eski zamanların aslan savaşçılarına benziyordu..Acaba bu hafta da görebilecek miydi pazarda o yakışıklı delikanlıyı..
Annesini sesiyle irkildi aniden..Kendisini çağırıyordu..At arabasını hazırlamış ve acele etmesini söylüyor,bir taraftan da yumurta sepetlerini koyuyordu..Hanife aceleyle hazırlıklarını tamamladı,bu hafta daha güzel olmalıydı..Yanaklarına hafif kiremit tozu sürdü..Biraz da sıktırdı..Her iki dudağını da dişleri ile hafif hafif ısırdı..Böylece daha bir güzellik geldi yüzüne..
Pazara geldiklerinde vakit öğleye yaklaşıyordu..Hemen,her zamanki yerlerine geçtiler..Annesi getirdiği yumurtaları amcasının pazar tezgahının yanına koydu..Sonra arka taraftaki taburelere oturup,biraz dinlendiler..Ama Hanife'nin gözleri geçen haftaki üzüm satan adamın tezgahındaydı..O yakışıklı çocuk gelecek miydi ki bu hafta da..Birden karşıdan bir toz bulutu göründü..Yaklaştıkça bunun bir atlı olduğunu farketti..Daha da yaklaştığında,atın üzerinde heykele benzeyen o yakışıklı genç adamı gördü..Kalbi yerinden fırlarcasına çarpmaya,yüzünden kan çekilmeye ve elleri titremeye başlamıştı..Annesi kızının bu haline görünce, hasta olup olmadığını sordu..Hanife konuşamıyordu bile..Tek bir noktaya kilitlenmiş öylece atlıya bakıyordu.Atını az ilerideki ahıra bağladı genç adam..Sonra ağır ağır tüm heybetiyle üzümcünün yanına geldi..Onun da gözleri tek bir sabit noktaya bakıyordu..Sanki o kocaman ve insan kaynayan pazarın ortasında sadece ikisi vardı ve tüm dünya durmuştu..Hanife'nin annesi, kızının baktığı tarafa doğru başını çevirdiğinde,durumu anladı ve "gençtirler,tanışmak isterler belki" diye, Hanife'ye izin vererek biraz dolaşmasını ve hava almasını önerdi..Hemen toparlanan genç kız, arka sokaktan patikalara çıktı..Arada sırada arkasına bakıyor genç çocuğun gelip gelmediğini kontrol etmek istiyordu..Ama gelmiyordu işte..!! Ne yapmalıydı,acaba,geriye dönüp onu uzaktan da olsa seyretmeli miydi tekrar..Bu düşünceler içindeyken yeşil meydana vardı..Arkasından bir elin ona dokunduğunu ve ürperdiğini hissetti..Başını çevirdiğinde genç adamın ela gözlerinin içinden fışkıran büyük bir sevgi yoğunluğu ile baktığını gördü..İçinin ılık ılık eridiğini hissetti..Sanki yüzyıldır beraberlermşcesine büyük bir özlemle birbirlerini kucakladılar ve öylece beş on dakika kaldılar..Sonra elele tutuşarak yeşil çimenlerin üzerine oturdular..Bu arada başka genç çiftler yanlarından gelip geçiyor ve herkes büyük bir mutlulukla birbirlerinin ellerini tutuyorlardı..Hanife genç adamın adını sordu ilkin..Hasan olduğunu öğrendi..Kömür çıkarılan ilçeye çok yakın bir köydendi kendisi..henüz 19 yaşındaydı..Kendisinden bir yaş büyüktü yani..Neredeyser yaşıt sayılırlardı..Hanife de kendisinden bahsetti biraz..Babasının köyde imam olduğunu,annesinin de bahçelerinde yetiştirdiği sebzeleri ve sarı tavuğun yumurtalarını satarak aileye katkıda bulunduğunu,kendisinden başka iki erkek kardeşi olduğunu, ama onların evli olduklarından falan bahsetti..Hasan'da ailenin küçük oğluydu..Bir ağabeyisi vardı,evliydi ama hep beraber oturuyorlardı..Böyle böyle konuşurken,Hanife'nin köyden bir arkadaşı gelip de, annesinin kendisini çağırdığını söyleyene kadar vaktin nasıl geçtiğini anlayamadılar..Bir hafta sonra yine burada buluşmak üzere söz verip birbirlerinden ayrıldılar..Genç kız annesinin yanına gittiğinde epeyce azar işitti..Fakat Hanife'nin pek umurunda değildi annesinin kızması..Tatlı bir türkü tutturmuş,mutluluktan uçuyordu adeta..Eve geldiklerinde hava bir hayli kararmış,babası akşam ezanını okuduktan sonra merakla yola çıkmış,kendilerini bekliyordu..
Annesi hiçbir şey söylemeden mutfağa geçerek hemen bir çorba yapmaya koyuldu..Bba da arabayı boşaltıp,atların karınlarını doyurduktan sonra içeriye girdi..Hanife hala rüyada gibiydi..Mutluluktan uçuyordu adeta..Annesinin ve babasının kendisini israrla çağırmalarını duymadı bile..Yatağının üzerine kendini bırakmış,derin hülyalara dalmış gitmişti..
Babası sabah ezanını okurken, hergün onun sesiyle uyanmak çok büyük bir huzur ve güven veriyordu Hanife'ye..Annesinin çayı koymasını isteyen sesini duydu..Hızla yatağından kalktı.Yüzünü yıkadı..İki siyah örüğünü arkadan birleştirdi.Başına bir tülbent bağlayıp arka tarafa,mutfağa geçti..Babasının gelmesine yarım saat vardı.Çayı koydu,kahvaltı tepsisini hazırlarken, yine aklına dün pazarda yaşadığı o muhteşem dakikalar geldi.. Hasan'ın kendisine sevgiyle bakan ela gözleri geldi..Vücudunu derinden bir ürperti sardı..Bu bir hafta nasıl geçecekti yarabbim..
Kahvaltıya oturduklarında saat 6 ya geliyordu..Başka mahallelerden gelen diğer horozların sesi, kümeslerindeki kırmızı horozun bağırışına cevap veriyordu adeta..Acaba ne demek istiyorlardı kendi aralarında..Hanife bu soronon cevabını beş yaşından itibaren bir türlü bulamamıştı..Kaç kere ağabeyilerine ve arkadaşlarına sorduysa, hepsi de gülüp geçmişlerdi kendisine..
Babasının sesiyle irkildi birden..Hasta olup olmadığını,dün akşam yemeğe niçin gelmediğini falan soruyordu..Pazarda çok yorulduğunu,uyuyup kaldığını söyleyerek babasının sorularını geçiştirdi..Ama annesinin sorusu kafasının içinde tokmak etkisi yaratmıştı..Yeşil meydanlıkta niçin çok fazla oyalandığını,bu yüzden geciktiklerini ve babasının merak içinde kaldığını azarlar bir şekilde Hanife'ye soruyordu..Aslında annesinin sormak istediği başka birşeydi ,bunu kocasıyla da paylaşmıştı besbelli..Ama Hanife'den duymak istiyorlardı her ikisi de..Yeşil meydanda bir arkadaş bulup bulmadığını merak ediyorlardı..Üzümcüdeki o yakışıklı çocuğun, dün aniden ortadan kayboluşuyla annesi biraz tahmin ediyordu gerçi..
.Eğer anne ve babasına söylerse,onlar bu durumu olgunlukla karşılayacaklar,belki de en kısa zamanda Hasan'la kendisini evlendireceklerdi..Bu düşünceler içindeyken, annesinin biraz daha sert, ikinci sorgu dolu sesini duydu..Hanife şimdi kafasından geçen onlarca cevaptan hangisini vereceğini şaşırmış bir şekilde kıvranırken,kendisinin bile tanıyamadığı içinden gelen garip bir sesle annesine cevap verdi..Evet dün patikalı meydanda üzümcüdeki o yakışıklı çocukla tanışmışlardı..Anne ve babası birbirlerinin yüzüne baktılar..Sonra babası sevgi dolu,yumuşak bir sesle bu çocuğun hangi köyden olduğunu ve kimlerden olduğunu sordu..Hanife dünkü o çok kısaymış gibi görünen zamanda Hasan'la neler konuştuklarını,köyünü ve ailesini kısaca anne ve babsına anlattı..O anlatırken babsının yüzünün gerildiğini,annesinin ise kaşlarının çatıldığını görebiliyor ve buna bir anlam veremiyordu..
Hanife'nin konuşmaları bittikten sonra üç beş dakika bir sessizlik oldu..Derken sessizliği annesi bozdu..Ve o çocukla asla bir daha görüşemeyeceğini çünkü onun ailesi ile çok eskiye dayalı bir meseleleri olduğunu ve bu yüzden arada husumete varan bir küslük olduğunu söyledi..Annesi konuşurken,babası da onu desteklercesine başını sallıyordu..Genç kızın başından aşağı kaynar suların döküldüğünü hissetti..Böyle birşey imkansızdı..Onu değil hiç görememek,bir hafta bile nasıl geçecek,onun hesaplarını yapıyordu..Ağlayarak odasına gitti..sabaha kadar da nasıl bir haber uçursa da durumu sevdiğine ulaştırsa,hep bunları düşündü..Vücudu ve zihni bitkin düştü..Babasının sabah ezanı sesiyle uyuyakalmıştı..Cumaya iki gün vardı..Komşularının kızı o gün evlerine geldi..Çocukluktan beri arkadaştılar..Birbirlerinin her sırrını bilirler ve kimselere söylemezlerdi..Annesi dışarıda hayvanlara yem verirken onlarda hanife'nin odasına girdiler ve fısıldayarak birbirlerine içlerini dökmeye başladılar..Tüm olanı biteni arkadaşına anlatırken,Hanife ağlıyordu..Ve kendisini bu hafta büyük bir ihtimalle pazara götürmeyecekti annesi..Oysa tüm bu olanı biteni,evlenmelerinin imkansızlığını Hasan'a anlatmalıydı..Çaresizlik içinde kıvranırken arkadaşı bir fikir söyledi..Küçük bir mektuba istediklerini yazıp,kendisine vermesini söylüyordu..Pazara gittiğinde Hanife'nin o mektubunu Hasan'a iletecekti..genç kız buna o kadar çok sevindi ki,arkadaşını öpücük yağmuruna tuttu..Akşam düşünerek yazacağını,sabahleyin mektubu getireceğini söyledi arkadaşına..
gece olmuştu..Annesi ve babası,akşam yemeğinden sonra odalarına çekilip uykuya daldılar..Hanife kıstığı lambanın ışığını biraz daha açtı..Kağıt kalemi gündüzden hazırlamıştı zaten Ve yazmaya koyuldu..Tüm sevgi sözcüklerini sıraladıktan sonra,durumlarının ne kadar imkansız olduğunu bahsetti mektubunda..Yazmasını bitirdiğinde saat gece yarısını çoktan geçmişti..Lambanın ışığını tekrar kısarken,büyük bir huzur içindeydi.. Ertesi gün kahvaltıdan önce arka taraftaki tuvalet kısmından dolanarak,usulca arkadaşının evine gitti..Onlar da babası ile arabayı hazırlıyorlardı..Bahçe tuvaletlerini arada sadece bir çit ayırıyordu..Hanife o çitlerdeki çalılıkları özellikle hışırdattı..Allahtan sadece arkadaşı duydu ve tuvalet tarafına doğru yöneldi...Kalbi küt küt atıyordu..Arkadaşı yanına geldiğinde hazırladığı mektubu onun eline sıkıştırdı ve hiçbir şey demeden usulca ayrıldı..Arkadaşı mektubu koynuna soktu,babası şüphelenmesin diye,tuvaletin kapısını usulca açıp sonra hızlıca dışarıdan kapattı..Ve arabanın yanına doğru gitti..
Hanife evin ön tarafına dolaştığında annesi eşeğini hazırlıyordu..Bu hafta tek başına gideceği için fazla bir şey götürmeyecekti pazara.,elinde çay bardağı ile babası kapıda göründü..Son yudumu bir dikişte içtikten sonra,boş bardağı içeriye götürmesi için Hanife'ye verdi ve karısına yardım etmeye koyuldu..
Genç kız o gün akşamı nasıl ettiğini bilemedi..Arkadaşının getireceği cevap mektubunu çok merak ediyordu..Uzaktan bir toz bulutu göründü..Yaklaştıkça bunun komşularının arabası olduğunu anladı..İçeriye girdi..Annesi eşekle gittiği için biraz daha geç gelirdi,arkadaşı da bu arada nasıl olsa onun yanına gelirdi..Onun için içeride beklemesi daha doğru olurdu..
Biraz sonra kapı çalındı,hemen kapıya koştu ve arkadaşını içeriye aldı..Kız elindeki kağıt parçasını ona uzattı..Hanife bir solukta okudu kağıtta yazılanları..Gelecek hafta mutlaka annesinin gönlünü ederek pazara gelmesini söylüyordu genç adam,mektuptaki yazısında..Arkadaşı belli ki göz gezdirmişti mektuptaki yazılanlara,muzip muzip gülmesinden belliydi..Gün içindeki karşılaşmalarını,Hasan'a mektubu verdikten sonra,o okurken yüzünün sinirli bir şekilde asıldığını falan bir solukta anlattı Hanife'ye..Bu arada uzaktan eşek anırmaları gelmeye başladı..Arkadaşı hemen arka taraftan dolanarak gitti..Hanife'de annesini karşılamak için bahçeye çıktı..Bu hafta annesini hiç kızdırmamalıydı..Her dediğini yapmalıydı ki,annesi onu gelecek hafta pazara götürsün..Zaten gündüzden yemekleri yapmıştı.Şimdi bütün güler yüzlülüğü ile annesine hoş geldin dedikten sonra,eşeği ahıra bağlamaya bizzat kendisi götürdü..Daha önce hiç böyle yapmamıştı..Annesi bundan büyük bir mutluluk duyarak kızına bir aferin çekti..
(Devamı gelecek....L.D)
13 Temmuz 2012 Cuma
SICAAAK ÇOK SICAAAK...İhtiyaçtan doğan buluş fikirleri.....(L.D)
Kaloriferlerimiz,yazın da evlerimize serinlik verseydi keşke..Mesela
kombideki bir düğmeyi çevirdiğimizde,tüm petekler soğukluk yaysaydı
etrafa..Doğal gaz faturamız da 50 lirayı geçmeseydi..Çevreye hiçbir zarar vermeseydik..Kışın sıcak,yazın da seriin serin,kendi halimizde mutlu,mesut yaşasaydık..Klimadan falan bahsetmiyorum..Hani odalarımızda,yazın "fazlalıkmış"
gibi görünen kalorifer petekleri var ya,işte onlardan bahsediyorum..Şu sıcak yaz günlerinde bizi buzzz gibi soğutsalardı..Ve yaz kış işe yarasalardı keşke..Kendi halimde sıcaktan bunalırken,ihtiyaçtan,böylesine bir fikir Newton hesabı,aniden aklıma geliverdi..Amaaa benim vermiş olduğum
bu fikre dayanarak,eğer birisi böyle birşeyi icat etmeye kalkarsa "patent
hakkı" benimdir,ona göre..:)) (L.D)
15 Mart 2012 Perşembe
24 Ocak 2012 Salı
SİZİ SEVENLERİ ASLA TERK ETMEYİN!
Kertenkelelerin Hikayesi
Evini yeniden dekore ettirmek isteyen Japon,bunun için evinin bir duvarını yıkar.Japon evlerinde genellikle iki tahta duvar arasında çukur bir boşluk vardır.Adam duvarı yıkarken, orada dışarıdan gelen bir çivinin ayağına battığı için sıkışmış olan bir kertenkele görür. Bunu gördüğünde kendini kötü hisseder ve aynı zamanda meraklanır da..Buraya ne zaman bir çivi çakıldığını düşünmeye başlar.Sonunda bu çivinin,muhtemelen on yıl önce,ev yapılırken çakılmış olduğunu hatırlar.
Japon çok şaşırmıştır.Bu kertenkelenin on yıl boyunca,hareketsiz bir şekilde nasıl olup da hayatta kalabildiğini merak eder.Karanlık bir duvar boşluğunda hiç kıpırdamadan yaşamak çok zor olmalıdır.Bütün işlerini bırakarak,kertenkeleyi izlemeye başlar.Kertenkelenin ne yediğini merak etmektedir.Sonra nereden çıktığını farkedemediği başka bir kertenkele gelir ağzında taşıdığı yemekle..
Evini yeniden dekore ettirmek isteyen Japon,bunun için evinin bir duvarını yıkar.Japon evlerinde genellikle iki tahta duvar arasında çukur bir boşluk vardır.Adam duvarı yıkarken, orada dışarıdan gelen bir çivinin ayağına battığı için sıkışmış olan bir kertenkele görür. Bunu gördüğünde kendini kötü hisseder ve aynı zamanda meraklanır da..Buraya ne zaman bir çivi çakıldığını düşünmeye başlar.Sonunda bu çivinin,muhtemelen on yıl önce,ev yapılırken çakılmış olduğunu hatırlar.
Japon çok şaşırmıştır.Bu kertenkelenin on yıl boyunca,hareketsiz bir şekilde nasıl olup da hayatta kalabildiğini merak eder.Karanlık bir duvar boşluğunda hiç kıpırdamadan yaşamak çok zor olmalıdır.Bütün işlerini bırakarak,kertenkeleyi izlemeye başlar.Kertenkelenin ne yediğini merak etmektedir.Sonra nereden çıktığını farkedemediği başka bir kertenkele gelir ağzında taşıdığı yemekle..
İnanamaz..!Gördüğü manzara, adamı hayretlere düşürmüştür.Bu nasıl bir sevgidir?Ayağı çivilenmiş kertenkele,on yıldır diğer kertenkele tarafından beslenmektedir..(Alıntı)
15 Ocak 2012 Pazar
MUCİZENİN FİYATI...
1 Dolar Onbir Sentin Hikayesi..
Küçük bir kız yatak odasına gitti ve gömme dolaptaki gizli yerinden cam bir reçel kavanozu çıkardı. Tüm bozuk paraları yere döktü ve onları dikkatle saydı.Üç kere saydı.Hata yapma şansı yoktu.Madeni paraları kavanoza dikkatle geri koydu ve kapağı kapattı,arka kapıdan gizlice çıktı ve 6 blok ilerideki kapısının üzerinde Yerli Şefin büyük kırmızı işareti olan Rexall eczanesine doğru yola koyuldu.Eczacının dikkatini ona vermesi için sabırla bekledi, ama eczacı o anda çok meşguldü. Tess bir sürtme gürültüsü yapmak için ayağını döndürdü. Hiçbir şey olmadı. Yapabileceği en gürültülü ses ile boğazını temizledi. Faydası olmadı.Sonunda kavanozdan bir çeyreklik çıkardı ve onu cam tezgahın üzerine çarptı. İşe yaramıştı ! "Ne istiyorsun?" diye sordu eczacı, kızgın bir ses tonu ile. "Şikago'dan gelen, asırlardır görmediğim erkek kardeşim ile konuşuyorum ve sen dikkatimi dağıtıyorsun" dedi
"Evet, ben de size erkek kardeşimden bahsetmek istiyorum" diye yanıtladı küçük kız, aynı kızgın ses tonu ile. "O gerçekten, gerçekten çok hasta ve ben bir mucize satın almak istiyorum".
"Pardon ?" dedi eczacı.
"Onun adı Andrew ve başının içinde giderek büyüyen kötü bir şey var ve babam sadece bir mucizenin onu kurtarabileceğini söylüyor. Bir mucizenin fiyatı ne kadar?"diye sordu Tess eczacıya
"Burada mucize satmıyoruz, küçük kız. Üzgünüm, ama sana yardım edemem" dedi eczacı, biraz yumuşayarak.
"Dinleyin, onu ödeyecek param var. Eğer yetmezse, kalanını getiririm. Sadece bana fiyatını söyleyin."
Bütün bu konuşmalara kulak misafiri olan eczacının kardeşi, iyi giyimli adam,öne doğru eğildi ve küçük kıza sordu, "Kardeşinin ne tür bir mucizeye ihtiyacı var?"
"Bilmiyorum," diye yanıtladı Tess, gözleri sulanarak. "Sadece onun gerçekten hasta olduğunu biliyorum ve annem onun bir ameliyata ihtiyacı olduğunu söylüyor. Ama babamın bunu ödeyecek parası yok, onun için paramı kullanmak istiyorum."
"Ne kadar paran var?" diye sordu Şikago'dan gelen adam.
"Bir dolar ve on bir sent" diye yanıtladı Tess, ancak duyulabilir bir sesle. "Ve bu sahip olduğum tüm para, ama eğer lazımsa biraz daha getirebilirim."
"Evet, ne tesadüf" diye gülümsedi adam."Bir dolar ve on bir sent - küçük kardeşin için bir mucizenin tam ücreti.Bir eli ile parayı aldı, diğer eli ile kızın elinden tuttu ve "Beni yaşadığın yere götür" dedi. "Kardeşini görmek ve anne baban ile tanışmak istiyorum. Gereksinim duyduğunuz mucizeye sahip olup olmadığımıza bir bakalım."
Bu iyi giyimli adam Dr. Carlton Armstrong idi, nöro-cerrahide uzman bir cerrah.Ameliyat ücretsiz yapıldı ve Andrew'in eve dönmesi ve iyileşmesi uzun sürmedi. Anne ve baba onları buraya kadar getiren olaylar zinciri ile ilgili mutlu şekilde konuşuyordu."Bu ameliyat gerçek bir mucize" diye fısıldadı annesi. "Ameliyatın maliyetini merak ediyorum"
Tess gülümsedi.O, bir mucizenin fiyatının ne olduğunu tam olarak biliyordu..Bir dolar ve on bir sent...(Alıntı) (Bloğunda yazıp,yeniden düzenleyen:Leyla Değirmenci)
Hayat, birbirinden etkilenen olaylar zinciridir...Bu zincirler doğru kullanıldığında herkes için mutlu bir yaşama dönüşür..(L.D)
Küçük kız, hüzünlü bir yabancıya gülümsedi.Bu gülümseme adamın kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu.
Bu hava içinde, yakın geçmişte kendisine yardım eden bir dosta teşekkür etmediğini hatırladı.Hemen bir not yazdı ve yolladı. Arkadaşı bu teşekkürden o kadar keyiflendi ki her öğle yemek yediği lokantada garson kıza yüklü bir bahşiş bıraktı.Garson kız ilk defa böyle bir bahşiş alıyordu. Akşam eve giderken kazandığı paranın bir parçasını her zaman köşe başında oturan fakir adamın şapkasına bıraktı.
Adam öyle ama öyle minnettar oldu ki.İki gündür boğazından aşağı lokma geçmemişti. Karnını ilk defa doyurduktan sonrabir apartman bodrumundaki tek odasının yolunu ıslık çalarak tuttu.Öyle neşeliydi ki bir saçak altında titreşen köpek yavrusunu görünce kucağına alıverdi.
Küçük köpek gecenin soğuğundan kurtulduğu için mutluydu.Sıcak odada sabaha kadar koşuşturdu.
Gece yarısından sonra apartmanı dumanlar sardı.Bir yangın başlıyordu. Dumanı koklayan köpek öyle bir havlamaya başladı ki,önce fakir adam uyandı sonra bütün apartman halkı.Anneler babalar dumandan boğulmak üzere olan yavrularını kucaklayıp ölümden kurtardılar.
Bütün bunların hepsi beş kuruşluk bile maliyeti olmayan bir tebessümün sonucuydu.(Alıntı)
(Bloğunda yazıp,yeniden düzenleyen:Leyla Değirmenci
(Bloğunda yazıp,yeniden düzenleyen:Leyla Değirmenci
İçinizdeki umut ışığının hiçbir zaman sönmemesi dileği ile....:))
4 Mumun Hikayesi
Bir odada dört mum sessizce yanıyordu. O kadar derin bir sessizlik hüküm sürüyordu ki,fısıltı şeklindeki konuşmaları bile rahatlıkla işitilebiliyordu.
1. Mum "ben BARIŞIM!" dedi. Ancak kimse benim sürekli yanık kalıp, etrafima ışık saçabilmeme yardımcı olmuyor. Artık sönmek üzereyim..Ve sessizce karanliğa gömülüverir...
2. Mum "ben ÖĞRETMENİM" der. Ama artık gerekli olduğuma inanmıyorum.Yanık kalmamın da bir kıymeti kalmadı, diye eklerken hafif bir esinti ışığını söndürüverir.
3. Mum çok üzgündür. "ben SEVGİ'yim" ama etrafıma ışık verecek gücüm kalmadı.İnsanlar beni hep kenara itiyorlar.Kendilerine en yakın olanları bile sevmemeye başladılar. Sessizce söner gider Sevgi mumu...
O sırada içeri aniden bir çocuk girer.3 mumun söndüğünü görünce sebebini sorar ve niçin sonuna kadar yanmadıklarına hayıflanarak ağlamaya başlar.
4. Mum, yumuşak ve yatışıtırıcı sesi ile çocuğa ağlamamasını söyler. "Korkma ben etrafıma ışık saçtığım sürece diğerleri yeniden yanarlar ve onlar da aydınlatmaya devam ederler. Zira ben UMUD'UM !" Gözleri parlayan çocuk umut mumunu alır ve diğerlerini sevgiyle teker teker yakar.
İçinizdeki umut mumunun saçtığı ışığı asla söndürmeyin.Küçük çocuk gibi diğer sönmek üzere olan üç mumun da sürekli yanık kalmalari için çaba harcayın..(Alıntı)
KUM VE TAŞIN SIRRI
İki arkadaş çölde yürümektedir.
Yolculuğun bir noktasında bir tartışma olur ve biri diğerine tokat atar.
Tokadı yiyenin canı acır ama bir şey söylemeden kuma şöyle yazar:
“BU GÜN EN İYİ ARKADAŞIM BENİ TOKATLADI”
Bir vahaya gelene kadar yürümeye devam ederler ve suya girmeye karar verirler.Tokadı yiyen bataklığa saplanır ve boğulmak üzereyken arkadaşı kurtarır.Kurtulduktan hemen sonra bir taşa şöyle yazar:“BU GÜN EN İYİ ARKADAŞIM HAYATIMI KURTARDI”
Bir vahaya gelene kadar yürümeye devam ederler ve suya girmeye karar verirler.Tokadı yiyen bataklığa saplanır ve boğulmak üzereyken arkadaşı kurtarır.Kurtulduktan hemen sonra bir taşa şöyle yazar:“BU GÜN EN İYİ ARKADAŞIM HAYATIMI KURTARDI”
Tokadı atan ve hayat kurtaran sorar:“Canını acıttığımda kuma yazdın, neden şimdi taşa ?
Diğeri cevaplar“Birisi canımızı yaktığında kuma yazmalıyız ki bağışlama rüzgarı silebilsin, ama eğer biri bizim için iyi bir şey yaparsa taşa kazımalıyız onu hiçbir rüzgar silemesin.
Özel bir kimseyi bulmak 1 dakika alır, unutmak ise bir ömür...(Alıntı)
Özel bir kimseyi bulmak 1 dakika alır, unutmak ise bir ömür...(Alıntı)
ANNE-BABA üzerine bir hikaye...
ONLARA SAKIN ÖF BİLE DEME
Kapıyı sinirle açtı. Sertçe kapattı. Okul çantasını ayakkabılığa doğru fırlattı.... Ayakkabılar yere düştü. Boş ver, diye düşündü, nasıl olsa annem toplar. Odasına gitti. Sabah okula giderken, dağınık bıraktığı odasını, tertemiz ve toparlanmış olarak buldu. Keyfi yerine gelmişti. Annesinin mutfaktan sesi geliyordu. Yanına gitti.
Annesi, çocuğunun gelip sarılmasını bekledi. Tüm gün onun okuldan gelmesini bekliyordu.Oysa çocuk,
- Anne karnım çok aç dedi yemek yiyip hemen dışarı çıkacağım.
Annesi,
- Oğlum daha yeni geldin, yemeğini ye, ödevlerini yap, biraz dinlen,ondan sonra çıkarsın.
Çocuk annesinin söylediklerini duymazdan gelerek ayak üstü bir şeyler atıştırdı.
-'Dur oğlum,yemek hazırlayayım bari' demeye kalmadan çocuk koşarak odasına gitti.Formalarını aramaya koyuldu. Keyifliydi. Kafasında atacağı gollerin hesabını yapıyordu. Ama formalarını bir türlü bulamıyordu. Çekmecelerde yoktu. Dolabına baktı. Orada da yoktu. Peki neredeydi bu formalar ? Zaten eskimişti.
Sinirlenmeye başlamıştı. Koşarak odasından çıktı, mutfağa gidecekken annesini ayakkabıları düzeltirken gördü. Sinirle,
- Anne benim formalarım nerede diye çıkıştı. Niye ben aradığımı bulamıyorum.Kaç kere dedim benim eşyalarımı kurcalama diye .
Oysa,biraz önce odasına ilk girdiğinde, etrafın toparlanmış olduğunu görünce nasıl sevinmişti.Bu düşünceyi hemen aklından uzaklaştırdı.
- Oğlum çok dağınıktı odan dedi annesi.
-Nerede benim formalarım diye çıkıştı, çocuk yine.
Annesi yıkadım deyince of anne of,diye kükredi çocuk.
- Bana sormadan niye yıkıyorsun ki? Of anne of ya, diye söylenerek odasın gitti. Annesinin
- Ne bileyim oğlum bugün top oynayacağını dediğini duymadı.
Çocuk sinirden yerdeki topa bütün gücüyle vurdu,sandalye yere düştü.Annesi,kapıyı açıp odaya girerken, oğlum, dedi, ben sana yeni…
Cümlesini tamamlamadan çocuk annesini yüzüne kapıyı kapatıp, kilitledi yatağına girdi. Ağlıyordu. Arkadaşlarım şimdi ne güzel top oynayacak, diye düşündü. Annesine kızıyordu, -üstünü örttü.Gözlerini tavana dikti, uyukluyordu.
Tüm gün okulda koşuşturmaktan yorgun düşmüştü narin bedeni. Gözlerini kapadı. Farkında olmadan rüyalar alemine yolculuk etmeye başladı.
Beyaz bir bulutun üzerinde oturmuş, diğer bulutların arasında yolculuk ediyordu. Yeryüzündeki insanlar karınca gibi görünüyordu.Gülerek şarkı mırıldanıyordu.Hava açıktı ama tam karşıdan büyük kapkara bir bulutun geldiğini gördü.
Korkmaya başladı. Siyah bulut yaklaştıkça, ortasından etrafa ışıklar yayılıyordu. Çocuk, ne yapsam diye düşünürken, gördüğü şeyin ışık değil bir kelime olduğunu fark etti.ONLARA sözcüğünü okudu. Artık hem korkuyor hem de bu üzerine doğru yaklaşan bulutun üzerinde ne yazdığını merak ediyordu. SAKIN sözcüğünü gördü. Artık siyah bulut iyice yaklaşmıştı, neredeyse üzerinde oturduğu buluta çarpacaktı.
OF BİLE DEME cümlesini okudu.
ONLARA SAKIN ÖF BİLE DEME.
Siyah bulut büyük bir gürültüyle çocuğun yanından geçip gitti.Ter içinde uyandı.Saate baktı, yaklaşık iki saat uyumuştu,oysa her şey bir kaç saniye sürmüş gibiydi.Alnında biriken terleri sildi.
Geçen gün babasının kendisine anlattığı hikayeyi hatırladı.Koşarak odasından çıktı. Hiç bir şey söylemeden oturma odasındaki annesine koştu.Boynuna sarıldı.
-'Özür dilerim annecim',dedi.
Öptü.Çocuğun kokusunu duyumsamak ne güzeldi anne için.Annesi yastığın altından bir takım forma çıkardı.
-Bak dedi bunlar senin bugün aldım sana verecektim ama. .
Çocuk yeniden annesine sarıldı..Ağlıyordu...(Alıntı) (Alıntı)
12 Ocak 2012 Perşembe
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Bambu Ağacı
Çin' deki Bambu ağacının yetişmesi hayat felsefesi için güzel bir örnektir. Çinliler bu ağacı söyle yetiştirir: Önce ağacın tohumu ekil...
.jpg)
-
Tanrım seninle biraz konuşmak istiyorum. Yalnız Türkçe konuşabilir miyiz ? Üzgünüm, ben Arapça bilmiyorum da.. Kürşat dayım senin yalnı...
-
Fatih İlköğretim Okulu Mezunlarının ve öğretmenleri 20 yıl aradan sonra yeniden bir araya geldi. 20 yıl sonra bir ...
-
Yaşlı bir adamın patates ekimi için bahçeyi bellemesi gerekiyordu, lakin bu çok zor bir işti. Adamın sadece bir oğlu vardı fakat o da ha...