27 Mart 2014 Perşembe
26 Mart 2014 Çarşamba
Mucize...
Sally, küçük kardeşi George hakkında anne ve babasının konuşmalarını duyduğu zaman yalnızca sekiz yaşındaydı. Kardeşi çok hastaydı ve onu kurtarabilmek için ellerinden gelen herşeyi yapmışlardı. Georgi'nin yalnızca çok pahalıya malolacak bir ameliyatla kurtulma şansı vardı fakat bunun için yeterli paraları yoktu.
Babasının, umutsuz bir biçimde annesine şöyle fısıldadığını duymuştu Sally:"Yalnızca bir mucize onu kurtarabilir." Bu sözleri duyar duymaz, usulca kendi odasına yürüdü Sally. Domuz biçimindeki kumbarasını gizlediği yerden çıkartarak içindeki paraları yavaşça yere dökerek saymaya başladı. Yanılgıya düşmemek için tam üç kez saydı kumbaradan çıkardığı bozuk paraları. Sonra hepsini cebine koyarak aceleyle evden çıkıp, köşedeki eczaneye gitti. Eczacının dikkatini çekebilmek için büyük bir sabırla bekledi. Eczacı çok yoğundu ve bir adama ilaçlarını veriyordu. Bu yoğun çalışmanın arasında sekiz yaşındaki bir çocukla ilgilenmeye hiç niyeti yoktu ama Sally'nin beklediğini görünce "Evet, ne istiyorsun söyle bakalım" dedi. "Biraz acele et, gördüğün gibi beyefendiyle ilgileniyorum" diyerek yanındaki şık giyimli adamı gösterdi.
Sally "Kardeşim" dedi. Sessizce yutkunduktan sonra devam etti: "Kardeşim çok hasta, bir mucize almak istiyorum." Eczacı Sally'e bakarak: "Anlayamadım" dedi. "Şeyy, babam 'Onu ancak bir mucize kurtarabilir' dedi, bir mucize kaç paradır, bayım?" Eczacı Sally'e sevgi ve acımayla baktı bu kez: "Üzgünüm küçük kız, biz burada mucize satmıyoruz, sana yardımcı olamayacağım" dedi. Sally o kadar kolay vazgeçmek istemedi. Eczacının gözlerinin içine bakarak "Karşılığını ödemek için param var benim, bana yalnızca fiyatını söylemeniz yeterli" dedi.
Bu arada eczacının yanında bekleyen iyi giyimli bey Sally'e dönerek "Ne tür bir mucize gerekiyor kardeşin için küçük hanım?" diye sordu."Bilmiyorum" dedi Sally. Sonra gözlerinden aşağı süzülen yaşlara aldırmaksızın devam etti: "Tek bildiğim, o çok hasta ve annem ameliyat olmazsa kurtulamayacağını söyledi ve ailemin de ameliyat için ödeyebilecekleri paraları yok. Ama babam 'Onu ancak bir mucize kurtarabilir' deyince ben de paramı alıp buraya geldim." "Ne kadar paran var?" diye sordu iyi giyimli adam. "Bir dolar ve onbir sent" dedi Sally. "Ve dünyadaki tüm param bu!" "Bu iyi bir şans, küçük kardeşini kurtarmak için gerekli olan mucize için yeterli bu para" dedi, iyi giyimli adam.
Adam bir eline parayı aldı, öteki eliyle de Sally'nin elini tutarak "Beni yaşadığın yere götürür müsün lütfen?" diye sordu. "Küçük kardeşini ve aileni tanımak istiyorum" dedi. İyi giyimli adam Dr. Carlton Armstrong'du ve George için gerekli olan ameliyatı yapabilecek tanınmış bir cerrahtı. Ameliyat başarıyla sonuçlanmış ve aile hiçbir ödeme yapmamıştı. Hep birlikte mutluluk içinde evlerine döndükleri zaman hâlâ yaşadıkları olayların etkisinden kurtulamamışlardı.Anne: "Hâlâ inanamıyorum. Bu ameliyat bir mucize! Doğrusu maliyeti ne kadardır merak ediyorum" dedi.Sally kendi kendine gülümsedi. O bir mucizenin kaça malolduğunu çok iyi biliyordu. Tam tamına bir dolar ve onbir sent! (alıntı)
Babasının, umutsuz bir biçimde annesine şöyle fısıldadığını duymuştu Sally:"Yalnızca bir mucize onu kurtarabilir." Bu sözleri duyar duymaz, usulca kendi odasına yürüdü Sally. Domuz biçimindeki kumbarasını gizlediği yerden çıkartarak içindeki paraları yavaşça yere dökerek saymaya başladı. Yanılgıya düşmemek için tam üç kez saydı kumbaradan çıkardığı bozuk paraları. Sonra hepsini cebine koyarak aceleyle evden çıkıp, köşedeki eczaneye gitti. Eczacının dikkatini çekebilmek için büyük bir sabırla bekledi. Eczacı çok yoğundu ve bir adama ilaçlarını veriyordu. Bu yoğun çalışmanın arasında sekiz yaşındaki bir çocukla ilgilenmeye hiç niyeti yoktu ama Sally'nin beklediğini görünce "Evet, ne istiyorsun söyle bakalım" dedi. "Biraz acele et, gördüğün gibi beyefendiyle ilgileniyorum" diyerek yanındaki şık giyimli adamı gösterdi.
Sally "Kardeşim" dedi. Sessizce yutkunduktan sonra devam etti: "Kardeşim çok hasta, bir mucize almak istiyorum." Eczacı Sally'e bakarak: "Anlayamadım" dedi. "Şeyy, babam 'Onu ancak bir mucize kurtarabilir' dedi, bir mucize kaç paradır, bayım?" Eczacı Sally'e sevgi ve acımayla baktı bu kez: "Üzgünüm küçük kız, biz burada mucize satmıyoruz, sana yardımcı olamayacağım" dedi. Sally o kadar kolay vazgeçmek istemedi. Eczacının gözlerinin içine bakarak "Karşılığını ödemek için param var benim, bana yalnızca fiyatını söylemeniz yeterli" dedi.
Bu arada eczacının yanında bekleyen iyi giyimli bey Sally'e dönerek "Ne tür bir mucize gerekiyor kardeşin için küçük hanım?" diye sordu."Bilmiyorum" dedi Sally. Sonra gözlerinden aşağı süzülen yaşlara aldırmaksızın devam etti: "Tek bildiğim, o çok hasta ve annem ameliyat olmazsa kurtulamayacağını söyledi ve ailemin de ameliyat için ödeyebilecekleri paraları yok. Ama babam 'Onu ancak bir mucize kurtarabilir' deyince ben de paramı alıp buraya geldim." "Ne kadar paran var?" diye sordu iyi giyimli adam. "Bir dolar ve onbir sent" dedi Sally. "Ve dünyadaki tüm param bu!" "Bu iyi bir şans, küçük kardeşini kurtarmak için gerekli olan mucize için yeterli bu para" dedi, iyi giyimli adam.
Adam bir eline parayı aldı, öteki eliyle de Sally'nin elini tutarak "Beni yaşadığın yere götürür müsün lütfen?" diye sordu. "Küçük kardeşini ve aileni tanımak istiyorum" dedi. İyi giyimli adam Dr. Carlton Armstrong'du ve George için gerekli olan ameliyatı yapabilecek tanınmış bir cerrahtı. Ameliyat başarıyla sonuçlanmış ve aile hiçbir ödeme yapmamıştı. Hep birlikte mutluluk içinde evlerine döndükleri zaman hâlâ yaşadıkları olayların etkisinden kurtulamamışlardı.Anne: "Hâlâ inanamıyorum. Bu ameliyat bir mucize! Doğrusu maliyeti ne kadardır merak ediyorum" dedi.Sally kendi kendine gülümsedi. O bir mucizenin kaça malolduğunu çok iyi biliyordu. Tam tamına bir dolar ve onbir sent! (alıntı)
Kral Çıplak..!!
Eski zamanlardan birinde yaşamış olan bir imparator giyinmeyi çok sever ve bütün parasını giyim kuşama yatırırmış..Birgün dolandırıcılar krala çok güzel bir elbise yapacaklarını söylemişler..Ve kral da bunlara elbise siparişi vermiş.Aradan günler geçmiş ama hala ortada elbise yokmuş..Vezirine talimat vererek gidip bakmasını söylemiş..vezir verilen adrese gitmiş..Dolandırıcılar veziri görünce saygıyla yere eğilmişler ..Ellerinde kumaş varmış gibi yapıp,kumaşların üstündeki renklerin ,çiçeklerin ne kadar güzel olduğundan söz etmişler ve daha iyi görüp incelenmesi için yakından bakmasını söylemişler..Vezir daha yakına gelmiş. yine bir şey göremeyince:“acaba gözlerim bozuldu da ondan mı göremiyorum..?” diye söylenmiş.Gözlerini ovuşturmuş. ne yaparsa yapsın tezgahta bir tek iplik parçası bile yokmuş işte.Kendi kendine:“sakın ben aptal olmayayım?” diye söylenmiş. “kendimi çok akıllı sanırdım. oysa yanılmışım. ama kimselere belli etmemeliyim bunu. herkesin diline düşerim sonra. belki vezirlikten bile alınırım..En iyisi kumaşı görüyormuş gibi yapayım.”
Dolandırıcılardan biri: “kumaşı beğendiniz mi sayın vezirimiz..?” demişler..Vezir, tezgaha biraz daha sokulmuş, gözlüğünü düzeltmiş. inceliyormuş gibi yaparak:
“beğendim tabii” demiş.” bu ne desen, bu ne canlı renkler böyle. insan bakmaya doyamıyor doğrusu..Elinize sağlık.Ne kadar usta bir dokumacı olduğunuzu imparator hazretlerine bildireceğim, hemen.”
Dolandırıcılar: “sağ olun sayın vezirimiz..”demişler.
Daha sonra da kumaşların çiçek ve desenlerinin ve renklerinin ne kadar birbirine uyduğunu uzun uzadıya anlatmışlar..Vezir de söylenilenleri imparatora anlatmak için bunları dikkatle dinlemiş. imparatorun huzuruna çıkınca da görüp duyduklarını abartarak anlatmış, bire bin katmış, göklere çıkarmış..
Aradan biraz daha zaman geçince dolandırıcılar gene ipek ve sırma istemişler. gönderilen ipek ve sırmaları bir yere saklayıp çalışıyormuş gibi yapmışlar.
İmparator, işlerin iyi yürüyüp yürümediğini öğrenmek için dolandırıcıların yanına bu kez de bir hizmetliyi göndermiş.
Hizmetli de boş tezgahtan başka bir şeye rastlayamamış. şaşırmış kalmış.
Dolandırıcılar:
“dokuduğumuz kumaşı beğendiniz mi acaba..?” diye sormuşlar.
Hizmetli ne diyeceğini bilememiş..."biliyorum,hiç de aptal biri değilim ama kumaşı niye göremiyorum acaba..? Yoksa aklım yok mu?” diye söylenmiş. Kumaşı göremediğini belli etmemeye karar vermiş. Görmediği halde kumaşın güzelliğini övmeye başlamış.
“bu yaşıma kadar böyle güzel bir kumaş görmedim.”demiş. “eşi, benzeri yok. Desenler çok canlı renkler çok uyumlu. Bu güzelliği nasıl meydana getirdiniz..? Doğrusu bakmaya doyamadım vallahi!..”
imparatorun yanına giden hizmetli kumaşı öyle övmüş ki, görmeden imparator bile hayran kalmış.
Dolandırıcıların dokudukları kumaşı duymayan kalmamış, güzelliği dilden dile yayılmış. herkes sabırsızlıkla kumaşın dokunmasının bitip imparatorun sırtında görmek için can atıyormuş..
İmparator, daha fazla dayanamamış, kumaşı kendi gözleriyle görmek istemiş.. Yanına başbakanını, birkaç başkanı ve de bazı adamlarını almış, dolandırıcıların yanına gitmiş..Adamlar onları görünce harıl harıl çalışıyormuş gibi rol yapmaya başlamışlar.
İmparatorun etrafındaki dalkavukları koro halinde:
“ne güzel kumaş değil mi sayın imparatorumuz..?” diye öne atılmışlar. Şu renklere, desenlere bakın bir kere. dünyada eşi, benzeri yok doğrusu.”
Böyle derken bir yandan da görünmeyen kumaşın orasını burasını gösteriyorlarmış.
İmparator ne diyeceğini, ne yapacağını bilememiş. Dışından belli etmemiş, içinden: “hiçbir şey göremiyorum. hayret..!Yoksa aptal mıyım ben..? imparator olmaya layık değil miyim acaba..?” diye geçirmiş.
İşin içinden çıkamayınca:
. “Doğrusu çok güzel..!” demiş. “güzelliğinden gözlerim kamaştı..Ne söyleyeceğimi bilemiyorum. bundan iyisi olamazdı.bravo..! Çok güzel olmuş..!”
Adamları aşağı kalmamışlar:
“aman ne güzelmiş..!”
“vallahi gözüm kaldı...”
“dünyada benzeri yok bu kumaşın…”
diye konuşmuşlar ve imparatora birkaç gün sonra büyük törende bu kumaştan yapılmış bir giysi giymesini önermişler..
imparator sevincinden ne diyeceğini bilememiş dolandırıcıları ödüllendirmesi gerektiğini düşünmüş:
“sizler bundan sonra sarayımın baş dokumacıları olacaksınız” demiş.
Dolandırıcılar yerlere kadar eğilerek teşekkür etmişler.
Büyük tören yapılmadan bir gece önce dolandırıcıların bulundukları odada on altı mum yakılarak rahatça çalışmaları sağlanmış.Bütün gece çalışıp işlerini tamamlamışlar.Herkes bu büyük eseri merak ediyormuş.
İşleri bitince dolandırıcılar görünmeyen kumaşlarını tezgahtan özenle çıkartıp kocaman makaslarla kesmişler, ipliksiz iğnelerle dikmişler.
sabahleyin imparatora giysinin tamam olduğu bildirilmiş.
İmparator soylularla birlikte dokumacıların yanına gelmiş. dolandırıcılar sanki ellerinde bir şey tutuyormuş gibi:
“İşte yüce imparatorumuzun pelerini, pantolonu ve yeleği!” diye bağırarak ellerini yukarı kaldırmışlar, boşluğu işaret etmişler. Örümcek ağı gibi hafiftir. Sanki tüy gibidir. Zaten bu kumaşın özelliği de budur.” diye eklemişler.
Sarayın ileri gelenleri hiçbir şey görmedikleri halde:
"Aman ne ustalık bu..!” diye bağırmışlar.
Dolandırıcılar imparatora dönmüşler:
“bu giysiyi size giydirebilmemiz için üstünüzdekileri çıkarmalısınız.” demişler.
İmparator üstündeki giysileri çıkarıp boy aynasının karşısına geçmiş:
“dolandırıcılar imparatora yeni giysisini giydiriyor gibi yapmışlar.”
Yeni giysiyi giydiğini sanan imparator kurumla aynaya bakmış, çalımlı bir yürüyüşle dolaşmış.. Saray görevlileri, soylular hemen dalkavukluğa başlamışlar..
“giysiniz ne kadar da yakıştı.”
“çok yakışıklı oldunuz.”
“giysiniz hokka gibi oturdu üzerinize…”
Törencibaşı imparatorun yanına gelmiş.
“yüce imparatorum, halk dışarıda sabırsızlıkla sizi bekliyor, yeni giysinizi görmek istiyor.” demiş.
İmparator:
“Derhal geliyorum” cevabını vermiş.
Aynanın karşısına geçip yeni giysisini bir kere daha kontrol etmiş.
“doğrusu bu giysi çok yakıştı bana” demiş. “usta dokumacı elinden çıktığı belli.”
Tören başlayınca iki dalkavuk hemen atılmış ve yerlere sürünüp kirlenmesin diye olmayan pelerinin eteklerinden tutmuş.
Ardında dalkavukları olduğu halde imparator sokağa çıkmış.
“aman ne güzel!” diye hayranlık dolu bağrışmalar duyulmuş.
Oysa kimse bir şey görmemiş.ama kimse doğruyu söylemiyor, adını aptala çıkarmak istemiyormuş. İmparatorun çıplak olduğunu söylemeye kimse cesaret edemiyormuş.
Yolun kenarındaki kalabalığın içinden küçük bir çocuk kendini tutamamış:
“aaa! imparator çırıl çıplak!” diye bağırıvermiş.
Çocuğun babası da gerçeği görmüş:
“evet, imparatorumuz hiçbir şey giymemiş” diye söylenmiş.
Bu söz kulaktan kulağa, ağızdan ağza yayılmış. Önce mırıldanmalar başlamış, sonra sesler iyice yükselmiş, bağırış halini almış. Her tarafı bir “imparator çırılçıplak! imparator çıplak dolaşıyor, çıplak...” sesi kaplamış.ortalık çın çın ötmüş..
Halkın bağrışmalarını sonunda imparator da duymuş ve çırılçıplak olduğunu geç de olsa anlamış. Ama olan olmuş, dalkavuklarının yalanları yüzünden kral rezil olmuş. Bozuntuya vermeden töreni sonuna kadar izlemeye, hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya çalışmış.Ecel terleri döküyor, törenin bir an önce bitmesi için dua ediyormuş.
Olmayan pelerinin eteğini tutan dalkavuklar ise ne yapacaklarını şaşırmışlar yerin dibine girmişler. Harıl harıl kaçacak delik aramışlar ama nafile...Herkes göreceğini görmüş....!! (alıntı)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Bambu Ağacı
Çin' deki Bambu ağacının yetişmesi hayat felsefesi için güzel bir örnektir. Çinliler bu ağacı söyle yetiştirir: Önce ağacın tohumu ekil...
.jpg)
-
Tanrım seninle biraz konuşmak istiyorum. Yalnız Türkçe konuşabilir miyiz ? Üzgünüm, ben Arapça bilmiyorum da.. Kürşat dayım senin yalnı...
-
Fatih İlköğretim Okulu Mezunlarının ve öğretmenleri 20 yıl aradan sonra yeniden bir araya geldi. 20 yıl sonra bir ...
-
Yaşlı bir adamın patates ekimi için bahçeyi bellemesi gerekiyordu, lakin bu çok zor bir işti. Adamın sadece bir oğlu vardı fakat o da ha...