30 Eylül 2011 Cuma

Akıllara Ziyan Bir Sevgi..( 50 yaşındaki Koca Mimar Sinan'ın, Kanuni'nin tek kızı 17 yaşındaki Mihramah Sultan'a duyduğu derin aşk ve Tac-Mahal'i bile kıskandıracak derecede, kavuşamadığı aşkını sanata dönüştürdüğü Edirnekapı ve Üsküdarda'ki camilerin hikayesi..:) L.D


MİHRİMAH SULTAN (Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan'ın tek kızı )
Mihrimah Sultan
Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan on yedisine bastığında, iki kişi onunla evlenmek ister..Mihrimah, yani Mihr-ü Mah, Farsca’da “Güneş ve Ay” anlamına gelir. Kızla evlenmek isteyenlerin biri Diyarbakır Valisi Rüstem Paşa diğeriyse Mimar Sinan’dır.Padişah kızını Rüstem Paşa’ya verir.Koca Sinan ise evlidir,ellisindedir ama Mihrimah Sultan’a deliler gibi aşıktır..!
Gerçi sevdiğine kavuşamamıştır ama,aşkını olanca güzelliğiyle sanatına yansıtmıştır.
Üsküdar’a,1540 yılında,sarayın da onayını alarak, Mihrimah Sultan Camii’nin temelini atar ve 1548’de bitirir..Camiyi yaparken, eserine sanki “etekleri yerleri süpüren bir kadının” dış çizgilerini verir..Derken, ilk kez padişah fermanı olmaksızın, Edirnekapı’da, pek kimselerin uğramadığı, ıssız ama İstanbul’un en yüksek tepelerinden birine, ikinci bir eser yapmaya koyulur, Mihrimah Sultan adına..Cami küçücüktür.
Minaresi otuz sekiz metredir,bir adet incecik kubbesi, üzerindeyse 161 pencere, camiin iç güzeliğini aydınlatır.İçerdeki sarkıtlar ve minare kenarlarındaki işlemeler Mihrimah Sultan’ın topuklarını döven saçlarını anımsatır insana.Şimdi, gidin Edirnekapı ve Üsküdar’daki camileri aynı anda görebileceğiniz bi yer seçin ve 21 Mart’ta, yani geceyle gündüzün eşit olduğu günde seyreyleyin.Unutmadan, 21 Mart Mihrimah Sultan’ın doğum günüdür.Göreceğiniz manzaraysa şudur;
Edirnekapı camiinin tek minaresi ardından tepsi gibi kıpkırmızı güneş batarken, Üsküdar’daki camiinin ardından ay doğar!
Mihr-ü Mah eşittir Güneş ve Ay.
Bu nasıl akıllara ziyan bir hesaplamadır.Nasılbir güzellik anlayışıdır.

27 Eylül 2011 Salı

Ömür dediğin ne ki...Göz açıp kapayana kadar geçer gider..Hani vardır ya,uzuuun otobüs yolculukları..Hiç bitmeyecekmiş gibi gelir insana..Ama bindiğiniz yerde hemen uyursanız, 20 saatlik yolculuklar bile, o kadar çabuk geçer ki..Ben hayatı da, hep bu yolculuklara benzetirim..O yolculuğa ister trenle çıkın,ister otobüsle çıkın, isterseniz uçakla...Nasıl olsa gideceğiniz yere, göz açıp kapayana kadar mutlaka varacaksınız..Ve herkes, Dante kadar şanslı değil bu hayat yolculuğunda maalesef..:)) (L.D)






 
YAŞ OTUZ BEŞ
"Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında"
CAHİT SITKI TARANCI -

Bambu Ağacı

Çin' deki Bambu ağacının yetişmesi hayat felsefesi için güzel bir örnektir. Çinliler bu ağacı söyle yetiştirir: Önce ağacın tohumu ekil...