26 Mayıs 2014 Pazartesi

Uzun Yaşamanın Sırları...

Uzun ve sağlıklı yaşamanın 12 maddesi..
2. İnsanları bağışlayın: Başkalarının söz ve hareketleri bizi üzebilir veya kızdırabilir; fakat insanları bağışlamayı öğrenmediğimiz durumda bu işten zararlı çıkan yine biz oluruz.
3. Porsiyon büyüklüğünü azaltın: Öncelikle hepimiz bazen ihtiyacımız olandan fazlasını yediğimizi kabul edelim. ABD başta olmak üzere son yıllarda pek çok ülkede, restoranlardaki porsiyon büyüklüklerinin arttığını görüyoruz. Üstelik genellikle tüm tabağı bitirmeye çalışıyoruz. Tabii ki yemek seçiminiz burada büyük önem taşıyor; ama yediğiniz porsiyonları azalttığınızda, bel bölgenizdeki değişimi kendi gözlerinizle göreceksiniz.
4. Zihninizi dinlendirin: Zihninizi dinlendirmek derken aslında tepkisiz kalmaktan yani ne olumlu, ne de olumsuz hiçbir yargıda bulunmamaktan bahsediyoruz. Farkındalık; yargılamaya veya tepki göstermeye gerek duymaksızın, kişinin çevresinde gelişen olayların farkına varabilmesidir. Sessiz bir yere gidin, on kere derin nefes alıp verin, bu sırada başka hiçbir şey yapmayın ve duyularınıza yoğunlaşın. Her gün beş dakikanızı bu terapiye ayırdığınızda çok rahatlayacağınıza eminiz.
5. Uykunuzu alın: Uyku, sağlıklı yaşam için en önemli etmenlerden biri. Hem kendi güvenliğiniz, hem de başkalarının güvenliği için yeterli uyku uyumanız gerekir. Yetersiz uyku sinirliliğe veya dikkat eksikliğine neden olabileceği gibi, bağışıklık sisteminizi ve kilonuzu etkileyip ciddi sağlık problemlerine yol açabilir. Kişinin sağlıklı olabilmesi için günde 7-8 saat uyuması ve ‘aynı yatakta uyuyup, aynı saatte kalkmaya özen göstermesi’ gerekir.
6. Yeni şeyler deneyin: Yeni şeyler denemek heyecan verici olduğu gibi, ürkütücü de olabilir. Ama korkularınızı yenmek, ne kadar güçlü olduğunuzu kendinize kanıtlamak ve merakınızın peşinden gitmek, kendinizi geliştirmenizi ve hiç bilmediğiniz yönlerinizi keşfetmenizi sağlayacak. Sonuç olarak daha sağlıklı bir birey olacaksınız. Değişimi hayatınızın önceliği yapın. Yeni şeyler yapmayı veya her zaman yaptığınız bir şeyi daha farklı bir yoldan yapmayı deneyin. Bunu işte bile yapabilirsiniz. Bu önerilerimizi dikkate aldığınızda vücudunuzdaki ve hayatınızdaki değişimleri siz de hemen fark edeceksiniz.
7. Güç ve esneklik kazanın: Güç ve esneklik kazanmak sizin günlük hayattaki performansınızı arttırır ve formda kalmanızı sağlar. Güç kazanmak yalnızca vücut geliştiriciler veya atletlere değil hepimize gerekli olan bir şeydir. Spora başlamadan önce ısınma hareketleri yapmaya lütfen özen gösteriniz. 
8. Gülün: Araştırmalara göre gülmenin sağlığımıza fiziksel, düşünsel, duygusal ve ruhsal yönden pek çok faydası var. Gülmenin iyileştirici yönlerini keşfettiğinizde, karşınıza çıkan durumlara daha pozitif yaklaşmak alışkanlık haline gelecek. Bu yüzden de hayattan zevk almaya çalışın ve mutluluğunuzu güzel bir gülüşle taçlandırın.
9. Ailenize ve arkadaşlarınıza zaman ayırın: Yakın arkadaşlara sahip olmanın ve aileyle zaman geçirmenin sağlığınıza pek çok faydası var. Stresli ve mutsuz olduğunuz zamanlarda sevdikleriniz tarafından destek görmek sağlığınız için büyük önem taşır. Aynı zamanda aile ve arkadaşlarınız, sağlıksız alışkanlıklarınızı bırakmanız için size yardımcı olurlar. Zamanınızı sizin için değerli insanlara ayırın .
10. Bağımlılıklarınızı tespit edin: Nelere bağımlı olduğunuzu ve bu bağımlılıklarınızın ne zaman başladığını tespit edin. Sağlıklı bir hayat için yiyecek ve içecek tüketiminiz aşırıya kaçmamalıdır; örneğin alkol ve kahve tüketimi gibi. Sağlıklı yaşamın içerisine internette veya cep telefonunda mesajlaşmak da girebilir, kumar oynamak da; çünkü hepsi belirli bir seviyeye kadar kabul edilebilir şeylerdir. Fakat sigara ve uyuşturucu kullanımı asla kabul edilemez. Sağlığınızı kötü yönde etkileyebilecek bağımlılıklardan kaçınmalı ve bunları azaltmak için gerekli önlemleri almalısınız.
11. Önleyici sağlık hizmetlerini aksatmayın, testlerinizi yaptırın: Düzenli olarak sağlık tarama testi yaptırmak sağlık takibiniz için çok önemli. Çoğumuz, aşı yaptırmayı tarama olarak düşünse de aslında o önleyici tarama kapsamına girer. Önleyici sağlık hizmetleri testini düzenli olarak yaptırmalı ve doktorunuzdan konu hakkında bilgi almalısınız. 
12. Sahip olduklarınızdan minnettarlık duyun: Minnettarlık, sahip olduklarınızı farkına varıp mutlu olmaktır. Merak duymak, sahip olduklarınızın değerini bilmek stresinizin azalmasını ve kişisel gelişiminizi sağlar. Gününüze, sahip olmaktan mutluluk duyduğunuz şeyleri düşünerek başlayıp gün içinde bunları dile getirirseniz daha sağlıklı bir hayatın kapılarını aralamış olursunuz..
KAYNAK:http://www.ulusalpost.com/saglikli-insanlarin-12-vazgecilmezi-15212h.htm

RADİKAL GAZETESİNİN SAĞLIK KÖŞESİNDEN OKUNMASI GEREKEN BİR YAZI...

Depresyona da sokar obez de yapar: Hormonlar

Depresyona da sokar obez de yapar: Hormonlar
26/05/2014 10:17
Depresyondaki kişilerin çoğunda serotonin hormonu düşüklüğü görülüyor. Bu hormonun azalması yeme bozukluğu ve obeziteye de yol açıyor. Seks hormonlarındaki değişiklik de serotonin düzeyiyle ilgili. Dopamin bozukluğunda hem moral hem hafıza etkileniyor. Tiroid hormonunun bozulması birçok psikolojik ve fiziksel rahatsızlığı tetikliyor.
İSTANBUL - Depresyonun altında yatan nedenlerden biri de hormonlarımız. Serotoninden dopamine kadar bu hormonlar düzendeyse kendimizi mutlu, huzurlu ve güvende hissediyoruz. Hormonların dengesizliği ise depresyona, panik atağa yol açabiliyor. Bakın endokrinoloji uzmanı Prof. Dr. Metin Özata, hormonlar ile ruh halimiz arasındaki ilişkiyi nasıl anlatıyor:

“Hormonların psikoloji üzerine etkileri vardır. İyi olma hissini sağlayan başlıca hormonlar noradrenalin, dopamin ve serotonindir. Bunlardaki dengesizlik psikolojik problemlerin oluşmasına neden olur. Bu nedenle de depresyon ile bu hormonlar arasında önemli ilişki vardır.
Noradrenalin: Noradrenalin adrenal bezden salgılandığı gibi sinir uçlarından da salgılanır. Kızgınlık ve tehlike durumunda salgısı artar.
Dopamin: Dopamin öfori denen çakır keyif olma durumu, istek ve motivasyon sağlar. Dopamin hormon bozukluğunda hafıza kaybı, problem çözmede zorluk başlar.
Serotonin: Serotonin enerjik olma hissi, sakinlik ve güven hissi verir. Çoğu ruhsal bozukluk serotonin dengesinin bozulmasından oluşur. Depresyondaki kişilerin çoğunda serotonin düşüklüğü vardır. Depresyon tedavisinde kullanılan ilaçların çoğu da beyindeki serotonin düzeylerini artırmaya yöneliktir.
Serotonin güneş ışığında beyinde artar. Kapalı ve karanlık yerlerde serotonin düzeyi azalır. O nedenle kış aylarında depresyon artar.
Melatonin: Güneş ışığı melatonin hormonunu baskılar. Melatonin gece salgılanan hormondur. Melatonin sayesinde uyku gelir. Melatonin serotoninden oluşmaktadır. Serotonin azalması obezite ve yeme bozukluğuna da neden olur. Beyinde serotonin azalınca beyin bu eksikliği şekerli gıda yenmesini artırarak sağlamaya çalışır.
Hormonlar ve psikolojik rahatsızlıklar arasındaki ilişki özellikle kadınlarda daha belirgin. Kadınlarda psikolojik değişiklikler özellikle ergenliğe girişte, doğum sonrası ve menopoz döneminde ortaya çıkar. Doğum sonrası ve menopoz sonrası ruhsal sıkıntıların artmasında kanda östrojen hormonu azalmasının etkili olduğu, ergenlik döneminde ise östrojen hormonundaki artışın neden olduğu düşünülmektedir. Adetlerin başlangıcında görülen ruhsal değişiklikler yine hormonlarda görülen değişikliklere bağlıdır.


Hipotalamustan salgılanan CRH hormonundaki değişiklikler de psikolojik değişikliklerle birliktelik gösterir.

Testosteron: Erkeklerde testosteron eksikliği de duygu durumunda bozukluk yapmaktadır. Hafıza, beyin çalışması ve psikoloji testosteron eksikliğinde bozulmaktadır. Seks hormonlarında (östrojen ve testosteron) görülen bu değişiklikler beyinde serotonin azalmasından dolayı oluşmaktadır.
Seks hormonları ayrıca kadın ve erkek tipi davranışların oluşmasında da önemli role sahiptir.

TİROİD ÖLÇÜMÜ NEDEN ÖNEMLİ?
Tiroid hormonları
: Tiroid bezi yetmezliği (hipotiroidi) ve hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü) olan kişilerde depresyonun fazla olması tiroid hormonları ve kan şekerinin psikolojik değişikler yaptığının bir kanıtıdır. Bu nedenle depresyondaki hastalarda hormon ölçümleri yapılmasında fayda vardır.
Tiroid hormonlarının kanımızda yüksek olması (tiroid bezinin aşırı çalışması) durumunda ise şu psikolojik sıkıntılar ortaya çıkar:
Huzursuzluk
Sıkıntı
Depresyon
Birden öfkelenme, bağırma veya asabiyet
Kalabalık yerlerden hoşlanmama
Kötümserlik
Sabırsızlık
Aşırı hareketlilik, yerinde duramama
Gürültüye aşırı hassasiyet
Uyku problemleri
İştah bozukluğu
Bazen şizofreni
Hallusinasyonlar (hayal görme)
Panik atak


Tiroid bezinin az çalıştığı tiroid bezi yetmezliğinde ise şu psikolojik belirtiler bulunabilir:
İlgisizlik
Düşünme ve konuşmada yavaşlama
Unutkanlık
Konsantre olamama
Depresyon
Demans
Beyin hasarı
Panik atak

Psikolojik rahatsızlıkları olan tiroid hastalarının teşhisinde gecikme olursa bu psikolojik şikayetlerde düzelme olmaz.

Depresyondaki kişilerin yüzde 10-15’inde tiroid bezi yetmezliği veya tiroid hormonlarında anormallikler vardır. Buna karşılık hipotiroidi dediğimiz tiroid bezi yetmezliği olan kişilerde depresyon sık bulunur ve psikolojik tedaviye dirençlidir. Tiroid bezi yetmezliği olan hastaların yüzde 40 kadarında ve özellikle kadınlarda depresyon ve panik atak sık görülür. Tedaviyle şikâyetlerde azalma olmasına rağmen bazen dirençli bir depresyon yani sık tekrarlayan depresyon görülebilir. Hipotiroidi tedavisinde kullanılan tiroid hormon ilaçları beyindeki mutluluk hormonu adı verilen serotonin seviyesini artırarak depresyon belirtilerini azaltmaktadır

Psikolojik sorunlar ile özellikle kandaki T3 hormon düzeyleri arasında ilişki vardır. Kan T3 düzeyi azaldıkça depresyon oluşması riski artmaktadır.
Kandaki anti-TPO antikorlarının yüksekliği ile depresyon arasında da bir ilişki vardır. Bu nedenle depresyonu olan hastalarda ve özellikle sık tekrarlayan depresyonlu kişilerde TSH, T3, T4 hormonları ile anti-TPO ve anti-tiroglobulin antikorları mutlaka ölçülmelidir.

DOĞUM SONRASI DEPRESYONU

Kadınların yzüde15’inde doğum sonrası depresyon görülmektedir. Buna ‘doğum sonrası depresyonu’ adı verilir. Doğum sonrası oluşan depresyon ile tiroid hormonları ve anti-TPO antikoru arasında bir ilişki olduğu çeşitli bilimsel çalışmalarda ortaya konmuştur. Gebeliğin ilk 3 ayında ölçülen anti-TPO antikor düzeyleri doğum sonrası depresyona girilip girilmeyeceği konusunda bilgi vermektedir. Anti-TPO antikoru yüksek olan kadınlarda doğum sonrası depresyon 3 kat daha fazla görülmektedir.
Depresyonun kendisinin de tiroid hastalıklarının gelişimine katkıda bulunabildiğini unutmamak gerekir. Stresli veya depresyondaki kişilerde Graves hastalığı denilen tiroid bezinin aşırı çalışması ile karakterize bir hastalık ortaya çıkabilmektedir.
 
KAYNAK..: (Radikal)http://www.radikal.com.tr/saglik/depresyona_da_sokar_obez_de_yapar_hormonlar-1193902

23 Mayıs 2014 Cuma

"Seni Seviyorum" Diyebilmek.......!!!





Yaşanmış bir hikayedir. 
  
İşimin yoğunluğu, eşim ve üç çocuğumun beklentileri sebebiyle annemi görme fırsatım pek olamıyordu. O akşam annemi yemeğe ve ardından sinemaya davet ettim. Endişelendi ve hemen “İyi misin, her şey yolunda mı” diye sordu. Annem de geç saatte gelen bir telefonun veya sürpriz bir davetin mutlaka kötü bir anlamı olacağından şüphelenen tipte kadınlardandı.

- “Seninle beraber ikimizin biraz zaman geçirmemizin güzel olacağını düşündüm” diye yanıtladım.

- “Sadece ikimiz mi?” Biraz düşündü ve “Çok isterim” diye cevap verdi.

O cuma, iş çıkışı onu almaya giderken kendimi biraz gergin hissediyordum. Eve vardığımda fark ettim ki o da, randevumuzdan ötürü hafif gergin görünüyordu. Kapısının önünde, paltosunu çoktan giymiş bir şekilde bekliyordu.
Saçlarını yaptırmıştı ve üzerinde babamla kutladıkları son evlilik yıl dönümlerinde giydiği elbise vardı. Bana melekler kadar ışıltılı bir yüzle gülümsedi. Arabaya bindiğimizde:
- “Arkadaşlarıma oğlumla dışarı çıkacağımı söyledim gerçekten çok etkilendiler” dedi. “Randevumuzun nasıl geçtiğini duymak için sabırsızlanıyorlar.”

Gittiğimiz restoran, çok şık olmasa da sevimli, sıcak ve servisin kaliteli olduğu bir mekândı. Annemse, bir kraliçe edasıyla koluma girdi.Yerimize oturduktan sonra ona menüyü okumam gerekmişti, çünkü küçük yazıları göremiyordu.

Ben daha menünün ortalarındayken annemin nemli gözlerle ve nostaljik bir gülüşle bana bakmakta olduğunu fark ettim.

- “Eskiden, sen küçükken, menüleri okuyan bendim, sense meraklı bakışlarla beni dinlerdin” dedi.

Ben de gülümsedim.
- “O zaman, şimdi senin rahat rahat oturma sıran ve ben de okuyarak borcumu ödeyebilirim” dedim.

Yemek boyunca muhabbetimiz çok güzeldi, sıra dışı hiç bir şey olmadı ama eskilerden ve hayatlarımızdaki yeniliklerden bahsederek kaybettiğimiz zamanın birazını telafi etmeye çalıştık. O kadar çok konuştuk ve eğlendik ki film saatini kaçırdık. Akşam annemi evine bırakırken;

- “Seninle tekrar çıkmak isterim ama ancak bu sefer benim seni davet etmeme izin verirsen” dedi ve bir akşam tekrar buluşmaya karar vererek ayrıldık.

Eve geldiğimde eşim yemeğin nasıl geçtiğini sordu:

- “Çok güzeldi” dedim. “Düşünebileceğimin çok üstündeydi.”

Birkaç gün sonra annem aniden ciddi bir kalp krizi sonucu vefat etti. Bu o kadar ani gerçekleşmişti ki, onun için bir şey daha yapma şansım olmamıştı. Birkaç zaman sonra evime, annemle yemek yediğimiz restorandan, ödenmiş iki kişilik bir yemek faturası ve üzerine iliştirilmiş bir not yollandı:

- “Oğlum, bu faturayı önceden ödedim, çünkü seninle kararlaştırdığımız randevu gününe gelemeyeceğimden neredeyse yüzde yüz emindim. Yine de iki kişilik bir yemek ayarladım çünkü bu sefer eşinle beraber gitmenizi istiyorum. Seninle olan o günkü randevumuzun benim için ne anlam ifade ettiğini bilemezsin. Seni Seviyorum.”

O an, “Seni Seviyorum” demenin ve hayatta değer verdiğimiz insanlara hak ettikleri zamanı ayırmanın önemini anladım..(alıntı)

"Gidiyorum Gündüz Gece.."


Anadolu’nun orta vilayetlerinden bir köyde yavaş yavaş güneş batmaya hava kararmaya başlar.
Karanlık iyice çöker köyün üzerine.
Evlerden birinde bir kadın ve adam yatma hazırlığı yapmaktadır.
Erken yatıp yarın sabaha güneş ışığına erken uyanılacaktır.
Adam üzerini değiştirir yatağına yönelir.
Evin penceresinden; karanlık bahçeye vuran ışıkta ağaçların arasında bir gölge belirir.
Kadın pencereden dışarı bakar ve gülümser.
Kadının sevgilisi bahçededir. . .
Tam sözleştikleri gibi sözleştikleri saatte ve yerde adam onu beklemektedir.
Kadın kocasının uyumasından emin olunca
sessizce yataktan kalkar üstünü giyer …
Ve pencereden aşağıya atlar.Başka bir adam için kadın kocasını terk eder.
Koşarlar iki sevgili kaçıyorlar.Tarlaları ovaları aşarlar . .
Anadolu’da bir köy nasıl koşmasınlar ki.
Arkalarından onları kovalayacak onca şey vardır. Namus belası Töre cinayetleri yoksulluk cefa korku.
Arkalarında bunlar varken nasıl durabilirler.
Köyden uzaklaştıklarına iyice emin olunca soluklanmak için dururlar.

Kadın duraksamayı fırsat bilip nefes nefese der ki :

‘Evden çıktığımdan beri ayakkabımın içinde bir şey var beni rahatsız ediyor’ çıkartıp bakar ki ayakkabısının içinde bir tomar para !

Kocası her şeyin farkında.
Biliyor ki gidecek :
‘Beni terk edecek ama bunca yıl çorbasını içtim
çamaşırlarımı yıkadı ütüledi. Bana emeği geçti’
yaban elde muhtaç olmasın diye !

O Yoksul köylü;
bütün parasını; başka bir adam için kendisini terk eden
karısının giderek kendinden uzaklaşan adımlarını
attığı ayakkabısının içine koydu.
O güzel insanı O onurlu davranışı sergileyen O terk edilen adamı
HEPİNİZ TANIYORSUNUZ …..
Çünkü O;
Bir dizesinde bize yürekten seslendiği gibi
Uzun ince bir yoldaydı ve gidiyordu gündüz gece....!!!!!!


 

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Simsiyah akan gözyaşları....:((((

Soma'da ölen onlarca,yüzlerce maden işçisine Allahtan rahmet,ailelerine sabır diliyorum..Mekanları cennet olsun..Yaralılara da acil şifalar diliyorum..Ve ülkemin bir daha bu kadar ağır bedeller ödememesi için dua ediyorum...:(((((((

12 Mayıs 2014 Pazartesi

''Acele Karar Vermeyin''

Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış..Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki,Kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.."Bu at, bir at değil benim için;bir dost, insan dostunu satar mı..?" dermiş hep..Bir sabah kalkmışlar ki,at yok..Köylü ihtiyarın başına toplanmış: "Seni ihtiyar bunak,bu atı sana bırakmayacakları,çalacakları belliydi.Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın..Şimdi ne paran var,ne de atın" demişler..İhtiyar:"Karar vermek için acele etmeyin" demiş."Sadece at kayıp" deyin,"Çünkü gerçek bu..Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar..Atımın kaybolması,bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz..Çünkü bu olay henüz bir başlangıç..Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.."Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler..Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş..Meğer çalınmamış,dağlara gitmiş kendi kendine..Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş..Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler.."Babalık" demişler, "Sen haklı çıktın..Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.." "Karar vermek için yine acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar. "Sadece atın geri döndüğünü söyleyin.Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz..?"Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden "Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmişler..Bir hafta geçmeden,vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler yine  gelmişler ihtiyara."Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak..Oysa sana bakacak başkası da yok..Şimdi eskisinden daha fakir,daha zavallı olacaksın"demişler..İhtiyar "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş.."O kadar acele etmeyin..Oğlum bacağını kırdı..Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar..Ama acaba ne kadar doğru..Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.." Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış..Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış..Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar..Köyü matem sarmış..Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini,ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş..Köylüler,yine ihtiyara gelmişler.. "Yine haklı olduğun kanıtlandı" demişler.. "Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında..Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler..Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer.." "Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar. "Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde... Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor." Lao Tzu

Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış:
"Acele karar vermeyin.Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir.Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur.Buna rağmen akıl,insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar.Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar.Bir kapı kapanırken, başkası açılır.Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."

Her Zaman Bir İhtimal Daha Vardır Hayatta..!

Yaşlı bir adamın patates ekimi için bahçeyi bellemesi gerekiyordu, lakin bu çok zor bir işti. Adamın sadece bir oğlu vardı fakat o da hapisteydi..Yaşlı adam oğluna bir mektup yazdı ve müşkülatini izah etti.
-"Sevgili oğlum, patates bahçemi belleyemeyeceğimden, kendimi çok kötü hissediyorum. Bahçeyi kazmak için oldukça yaşlanmış sayılırım. Burada olsan bütün derdim bitecekti. Biliyorum ki sen bahçeyi benim için hallederdin.Sevgiler Baban"
Bir kaç gün sonra oğlundan bir mektup aldı."Babacığım,Allah aşkına bahçeyi kazma, ben oraya cesetleri gömmüştüm. Sevgiler David"
Ertesi gün sabaha karşı saat 04.00 'de polis çıkageldi ve tüm sahayı kazdılar, lakin hiç bir cesede rastlamadılar. Yaşlı adamdan özür dileyerek gittiler.
Aynı gün yaşlı adam oğlundan bir mektup daha aldı.
"Babacığım, Şimdi patatesleri ekebilirsin. Bu şartlarda yapabileceğimin en iyisini yaptım.
Sevgiler,oğlun"(alıntı)
Kıssadan Hisse..: En imkansız bir durumda bile daima bir ihtimal daha vardır hayatta!

Özdemir Asaf'ın en beğendiğim sözlerinden bir demet...

"Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler .  " Özdemir Asaf


"Kendi bahçesinde dal olamayanın biri, Girmiş bahçeme ağaçlık taslıyor.." Özdemir Asaf



 "Sevilenin yanlışı görünmez, sevilmeyenin görüntüsü yanlıştır." Özdemir Asaf


 "İnsanı bedenen ameliyat etmek için bayıltmak gerekir, ruhen ameliyat etmek içinse ayıltmak."  Özdemir Asaf



Sevilenin yanlışı görünmez, sevilmeyenin görüntüsü yanlıştır.

Kaynak: Özdemir Asaf Sözleri
http://www.guzelsozlerin.com/ozdemir-asaf-sozleri.html
Kendi bahçesinde dal olamayanın biri, Girmiş bahçeme ağaçlık taslıyor.

Kaynak: Özdemir Asaf Sözleri
http://www.guzelsozlerin.com/ozdemir-asaf-sozleri.html


Kendi bahçesinde dal olamayanın biri, Girmiş bahçeme ağaçlık taslıyor.

Kaynak: Özdemir Asaf Sözleri
http://www.guzelsozlerin.com/ozdemir-asaf-sozleri.html
Kendi bahçesinde dal olamayanın biri, Girmiş bahçeme ağaçlık taslıyor.

Kaynak: Özdemir Asaf Sözleri
http://www.guzelsozlerin.com/ozdemir-asaf-sozleri.html
Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler .

Kaynak: Özdemir Asaf Sözleri
http://www.guzelsozlerin.com/ozdemir-asaf-sozleri.html
Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler .

Kaynak: Özdemir Asaf Sözleri
http://www.guzelsozlerin.com/ozdemir-asaf-sozleri.html
Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler .

Kaynak: Özdemir Asaf Sözleri
http://www.guzelsozlerin.com/ozdemir-asaf-sozleri.html

7 Mayıs 2014 Çarşamba

KAHKAHA VE TİMÜS BEZİ



Timüs bezi, tiroid bezinin altında, göğüs boşluğunda ve soluk borusunun önünde bulunur.Bu bez insanın bağışıklık sisteminin merkezidir. Yani bütün bağışıklık sistemi buradan yönetilir.Bu bez ne kadar sıklıkla titreştirilirse kişi o kadar genç ve sağlıklı yaşar ayrıca geç yaşlanır.Sizde parmaklarınızla göğsünüzün ortasına yapacağınız küçük vuruşlarla timüs bezini titreştirebilirsiniz yada daha basit bir yolu kullanırsınız. "KAHKAHA" atabilirsiniz.Çünkü kahkaha da göğüs kafesini oynattığı için bu bezi harekete geçirir. Hani yıllar geçerde aradan bir arkadaşımıza rastlarız neşeli halleriyle tanıdığımız bu insanı görünce "hiç değişmemişsin, ne gamsızsın..." deriz ya, işte timüs bezinin gücü. Sonuç olarak kahkaha bağışıklık sistemini güçlendirir ve sizi genç tutar..(alıntı)

ATIN...

"Yazmayan kalemleri.
Sayfası bitmiş defterleri.
Kulpu kırık fincanları.
‘Zayıflayınca giyerim’ kotunu.
Son 5 aydır giymediğiniz kıyafetleri.
Arka balkona tıkıştırdığınız, bir gün yüzünü yenilerim pırıl pırıl olur dediğiniz o sandalyeyi.
Dibi kararmış tencereyi.
Taşındığınız hangi evden kaldığı, hangi kapıyı açtığı artık meçhul olan o anahtarları.
Sırf genç ve güzel çıkmışsınız diye yanınızda o hiç sevmediğiniz tiple poz verdiğiniz fotoğrafı.
Çekmecenin dibindeki müzik kasetlerini (kaset mi kaldı allah aşkına)
Atın.
Ohh bir ferahlayın bakalım. Tamam mı?
Şimdi ihtimalleri atın.
‘Olacaktı, son anda olmadı’ları atın, olmamış işte.
Takılıp kaldığınız o günü.
Düşünüp durduğunuz o lafı.
Atın.
Küstüğünüz için uzun zamandır görmediklerinizin aklınızda kalan son görüntüsünü.
Alındıklarınızın, gücendiklerinizin hiç umurunda olmayan o ‘olayı’
Atın.
O hiç beceremediğiniz yemeğin tarifini
Kestiğiniz eski gazete küpürünü
İçinizi kemiren o ukteyi
Atın.
Zamanı gelince yiyeceğiniz soğuk intikam yemeğini de dökün.
Soğuk yemeğin hiç tadı olmaz, dışarıdan bir döner söyleyin daha iyi.
Buzdolabının üzerindeki diyet listesini (faturaların altında duruyor)
Depodaki koşu bandını.
Atın.
Cevabı olmayan soruları
Kaçırdığınız fırsatları
Atıldığınız işleri
Beceremediğiniz ilişkileri
Kişisel gelişim kitaplarını
Atın.
Arkanızdan konuşanları.
Önünüzü kapayanları.
Alamadığınız terfiyi
Oturamadığınız evi
‘Şimdiki aklım olsa’ları
Aldığınız en kötü karneyi.
Hatta en iyi karneyi.
Çalışmayan saatleri.
İşe yaramayan fikirleri.
Kaçan trenleri.
Zamansız yaşlandıran dertleri.
‘O gün’ olanları.
Halının altına süpürdüklerinizi.
Dolabın dibine iteklediklerinizi.
Atın.
Bakın, ne güzel güneş çıktı.."  Banu Kiremitçi Bozkurt

26 Mart 2014 Çarşamba

Mucize...

Sally, küçük kardeşi George hakkında anne ve babasının konuşmalarını duyduğu zaman yalnızca sekiz yaşındaydı. Kardeşi çok hastaydı ve onu kurtarabilmek için ellerinden gelen herşeyi yapmışlardı. Georgi'nin yalnızca çok pahalıya malolacak bir ameliyatla kurtulma şansı vardı fakat bunun için yeterli paraları yoktu. 

Babasının, umutsuz bir biçimde annesine şöyle fısıldadığını duymuştu Sally:"Yalnızca bir mucize onu kurtarabilir." Bu sözleri duyar duymaz, usulca kendi odasına yürüdü Sally. Domuz biçimindeki kumbarasını gizlediği yerden çıkartarak içindeki paraları yavaşça yere dökerek saymaya başladı. Yanılgıya düşmemek için tam üç kez saydı kumbaradan çıkardığı bozuk paraları. Sonra hepsini cebine koyarak aceleyle evden çıkıp, köşedeki eczaneye gitti. Eczacının dikkatini çekebilmek için büyük bir sabırla bekledi. Eczacı çok yoğundu ve bir adama ilaçlarını veriyordu. Bu yoğun çalışmanın arasında sekiz yaşındaki bir çocukla ilgilenmeye hiç niyeti yoktu ama Sally'nin beklediğini görünce "Evet, ne istiyorsun söyle bakalım" dedi. "Biraz acele et, gördüğün gibi beyefendiyle ilgileniyorum" diyerek yanındaki şık giyimli adamı gösterdi.

 Sally "Kardeşim" dedi. Sessizce yutkunduktan sonra devam etti: "Kardeşim çok hasta, bir mucize almak istiyorum." Eczacı Sally'e bakarak: "Anlayamadım" dedi. "Şeyy, babam 'Onu ancak bir mucize kurtarabilir' dedi, bir mucize kaç paradır, bayım?" Eczacı Sally'e sevgi ve acımayla baktı bu kez: "Üzgünüm küçük kız, biz burada mucize satmıyoruz, sana yardımcı olamayacağım" dedi. Sally o kadar kolay vazgeçmek istemedi. Eczacının gözlerinin içine bakarak "Karşılığını ödemek için param var benim, bana yalnızca fiyatını söylemeniz yeterli" dedi. 

Bu arada eczacının yanında bekleyen iyi giyimli bey Sally'e dönerek "Ne tür bir mucize gerekiyor kardeşin için küçük hanım?" diye sordu."Bilmiyorum" dedi Sally. Sonra gözlerinden aşağı süzülen yaşlara aldırmaksızın devam etti: "Tek bildiğim, o çok hasta ve annem ameliyat olmazsa kurtulamayacağını söyledi ve ailemin de ameliyat için ödeyebilecekleri paraları yok. Ama babam 'Onu ancak bir mucize kurtarabilir' deyince ben de paramı alıp buraya geldim." "Ne kadar paran var?" diye sordu iyi giyimli adam. "Bir dolar ve onbir sent" dedi Sally. "Ve dünyadaki tüm param bu!" "Bu iyi bir şans, küçük kardeşini kurtarmak için gerekli olan mucize için yeterli bu para" dedi, iyi giyimli adam. 

Adam bir eline parayı aldı, öteki eliyle de Sally'nin elini tutarak "Beni yaşadığın yere götürür müsün lütfen?" diye sordu. "Küçük kardeşini ve aileni tanımak istiyorum" dedi. İyi giyimli adam Dr. Carlton Armstrong'du ve George için gerekli olan ameliyatı yapabilecek tanınmış bir cerrahtı. Ameliyat başarıyla sonuçlanmış ve aile hiçbir ödeme yapmamıştı. Hep birlikte mutluluk içinde evlerine döndükleri zaman hâlâ yaşadıkları olayların etkisinden kurtulamamışlardı.Anne: "Hâlâ inanamıyorum. Bu ameliyat bir mucize! Doğrusu maliyeti ne kadardır merak ediyorum" dedi.Sally kendi kendine gülümsedi. O bir mucizenin kaça malolduğunu çok iyi biliyordu. Tam tamına bir dolar ve onbir sent! (alıntı)


Kral Çıplak..!!



Eski zamanlardan birinde yaşamış olan bir imparator giyinmeyi çok sever ve bütün parasını giyim kuşama yatırırmış..Birgün dolandırıcılar krala çok güzel bir elbise yapacaklarını söylemişler..Ve kral da bunlara elbise siparişi vermiş.Aradan günler geçmiş ama hala ortada elbise yokmuş..Vezirine talimat vererek gidip bakmasını söylemiş..vezir verilen adrese gitmiş..Dolandırıcılar veziri görünce saygıyla yere eğilmişler ..Ellerinde kumaş varmış gibi yapıp,kumaşların üstündeki renklerin ,çiçeklerin ne kadar güzel olduğundan söz etmişler ve daha iyi görüp incelenmesi için yakından bakmasını söylemişler..Vezir daha yakına gelmiş. yine bir şey göremeyince:“acaba gözlerim bozuldu da ondan mı göremiyorum..?” diye söylenmiş.Gözlerini ovuşturmuş. ne yaparsa yapsın tezgahta bir tek iplik parçası bile yokmuş işte.Kendi kendine:“sakın ben aptal olmayayım?” diye söylenmiş. “kendimi çok akıllı sanırdım. oysa yanılmışım. ama kimselere belli etmemeliyim bunu. herkesin diline düşerim sonra. belki vezirlikten bile alınırım..En iyisi kumaşı görüyormuş gibi yapayım.”
Dolandırıcılardan biri: “kumaşı beğendiniz mi sayın vezirimiz..?” demişler..Vezir, tezgaha biraz daha sokulmuş, gözlüğünü düzeltmiş. inceliyormuş gibi yaparak:
“beğendim tabii” demiş.” bu ne desen, bu ne canlı renkler böyle. insan bakmaya doyamıyor doğrusu..Elinize sağlık.Ne kadar usta bir dokumacı olduğunuzu imparator hazretlerine bildireceğim, hemen.”

Dolandırıcılar: “sağ olun sayın vezirimiz..”demişler.
Daha sonra da kumaşların çiçek ve desenlerinin ve renklerinin ne kadar birbirine uyduğunu uzun uzadıya anlatmışlar..Vezir de söylenilenleri imparatora anlatmak için bunları dikkatle dinlemiş. imparatorun huzuruna çıkınca da görüp duyduklarını abartarak anlatmış, bire bin katmış, göklere çıkarmış..

Aradan biraz daha zaman geçince dolandırıcılar gene ipek ve sırma istemişler. gönderilen ipek ve sırmaları bir yere saklayıp çalışıyormuş gibi yapmışlar.
İmparator, işlerin iyi yürüyüp yürümediğini öğrenmek için dolandırıcıların yanına bu kez de bir hizmetliyi göndermiş.

Hizmetli de boş tezgahtan başka bir şeye rastlayamamış. şaşırmış kalmış.

Dolandırıcılar:

“dokuduğumuz kumaşı beğendiniz mi acaba..?” diye sormuşlar.

Hizmetli ne diyeceğini bilememiş..."biliyorum,hiç de aptal biri değilim ama kumaşı niye göremiyorum acaba..? Yoksa aklım yok mu?” diye söylenmiş. Kumaşı göremediğini belli etmemeye karar vermiş. Görmediği halde kumaşın güzelliğini övmeye başlamış.

“bu yaşıma kadar böyle güzel bir kumaş görmedim.”demiş. “eşi, benzeri yok. Desenler çok canlı renkler çok uyumlu. Bu güzelliği nasıl meydana getirdiniz..? Doğrusu bakmaya doyamadım vallahi!..”

imparatorun yanına giden hizmetli kumaşı öyle övmüş ki, görmeden imparator bile hayran kalmış.

Dolandırıcıların dokudukları kumaşı duymayan kalmamış, güzelliği dilden dile yayılmış. herkes sabırsızlıkla kumaşın dokunmasının bitip imparatorun sırtında görmek için can atıyormuş..

İmparator, daha fazla dayanamamış, kumaşı kendi gözleriyle görmek istemiş.. Yanına başbakanını, birkaç başkanı ve de bazı adamlarını almış, dolandırıcıların yanına gitmiş..Adamlar onları görünce harıl harıl çalışıyormuş gibi rol yapmaya başlamışlar.

İmparatorun etrafındaki dalkavukları koro halinde:
“ne güzel kumaş değil mi sayın imparatorumuz..?” diye öne atılmışlar. Şu renklere, desenlere bakın bir kere. dünyada eşi, benzeri yok doğrusu.”

Böyle derken bir yandan da görünmeyen kumaşın orasını burasını gösteriyorlarmış.

İmparator ne diyeceğini, ne yapacağını bilememiş. Dışından belli etmemiş, içinden: “hiçbir şey göremiyorum. hayret..!Yoksa aptal mıyım ben..? imparator olmaya layık değil miyim acaba..?” diye geçirmiş.

İşin içinden çıkamayınca:

. “Doğrusu çok güzel..!” demiş. “güzelliğinden gözlerim kamaştı..Ne söyleyeceğimi bilemiyorum. bundan iyisi olamazdı.bravo..! Çok güzel olmuş..!”

Adamları aşağı kalmamışlar:

“aman ne güzelmiş..!”

“vallahi gözüm kaldı...”

“dünyada benzeri yok bu kumaşın…”

diye konuşmuşlar ve imparatora birkaç gün sonra büyük törende bu kumaştan yapılmış bir giysi giymesini önermişler..

imparator sevincinden ne diyeceğini bilememiş dolandırıcıları ödüllendirmesi gerektiğini düşünmüş:

“sizler bundan sonra sarayımın baş dokumacıları olacaksınız” demiş.

Dolandırıcılar yerlere kadar eğilerek teşekkür etmişler.

Büyük tören yapılmadan bir gece önce dolandırıcıların bulundukları odada on altı mum yakılarak rahatça çalışmaları sağlanmış.Bütün gece çalışıp işlerini tamamlamışlar.Herkes bu büyük eseri merak ediyormuş.

İşleri bitince dolandırıcılar görünmeyen kumaşlarını tezgahtan özenle çıkartıp kocaman makaslarla kesmişler, ipliksiz iğnelerle dikmişler.

sabahleyin imparatora giysinin tamam olduğu bildirilmiş.

İmparator soylularla birlikte dokumacıların yanına gelmiş. dolandırıcılar sanki ellerinde bir şey tutuyormuş gibi:
“İşte yüce imparatorumuzun pelerini, pantolonu ve yeleği!” diye bağırarak ellerini yukarı kaldırmışlar, boşluğu işaret etmişler. Örümcek ağı gibi hafiftir. Sanki tüy gibidir. Zaten bu kumaşın özelliği de budur.” diye eklemişler.

Sarayın ileri gelenleri hiçbir şey görmedikleri halde:

"Aman ne ustalık bu..!” diye bağırmışlar.
Dolandırıcılar imparatora dönmüşler:
“bu giysiyi size giydirebilmemiz için üstünüzdekileri çıkarmalısınız.” demişler.
İmparator üstündeki giysileri çıkarıp boy aynasının karşısına geçmiş:
“dolandırıcılar imparatora yeni giysisini giydiriyor gibi yapmışlar.”
Yeni giysiyi giydiğini sanan imparator kurumla aynaya bakmış, çalımlı bir yürüyüşle dolaşmış.. Saray görevlileri, soylular hemen dalkavukluğa başlamışlar..
“giysiniz ne kadar da yakıştı.”
“çok yakışıklı oldunuz.”
“giysiniz hokka gibi oturdu üzerinize…”
Törencibaşı imparatorun yanına gelmiş.
“yüce imparatorum, halk dışarıda sabırsızlıkla sizi bekliyor, yeni giysinizi görmek istiyor.” demiş.
İmparator:

“Derhal geliyorum” cevabını vermiş.

Aynanın karşısına geçip yeni giysisini bir kere daha kontrol etmiş.

“doğrusu bu giysi çok yakıştı bana” demiş. “usta dokumacı elinden çıktığı belli.”
Tören başlayınca iki dalkavuk hemen atılmış ve yerlere sürünüp kirlenmesin diye olmayan pelerinin eteklerinden tutmuş.
Ardında dalkavukları olduğu halde imparator sokağa çıkmış.

“aman ne güzel!” diye hayranlık dolu bağrışmalar duyulmuş.
Oysa kimse bir şey görmemiş.ama kimse doğruyu söylemiyor, adını aptala çıkarmak istemiyormuş. İmparatorun çıplak olduğunu söylemeye kimse cesaret edemiyormuş.

Yolun kenarındaki kalabalığın içinden küçük bir çocuk kendini tutamamış:

“aaa! imparator çırıl çıplak!” diye bağırıvermiş.

Çocuğun babası da gerçeği görmüş:

“evet, imparatorumuz hiçbir şey giymemiş” diye söylenmiş.

Bu söz kulaktan kulağa, ağızdan ağza yayılmış. Önce mırıldanmalar başlamış, sonra sesler iyice yükselmiş, bağırış halini almış. Her tarafı bir “imparator çırılçıplak! imparator çıplak dolaşıyor, çıplak...” sesi kaplamış.ortalık çın çın ötmüş..

Halkın bağrışmalarını sonunda imparator da duymuş ve çırılçıplak olduğunu geç de olsa anlamış. Ama olan olmuş, dalkavuklarının yalanları yüzünden kral rezil olmuş. Bozuntuya vermeden töreni sonuna kadar izlemeye, hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya çalışmış.Ecel terleri döküyor, törenin bir an önce bitmesi için dua ediyormuş.

Olmayan pelerinin eteğini tutan dalkavuklar ise ne yapacaklarını şaşırmışlar yerin dibine girmişler. Harıl harıl kaçacak delik aramışlar ama nafile...Herkes göreceğini görmüş....!! (alıntı)



Bambu Ağacı

Çin' deki Bambu ağacının yetişmesi hayat felsefesi için güzel bir örnektir. Çinliler bu ağacı söyle yetiştirir: Önce ağacın tohumu ekil...